Açık seçik görüyoruz ki, Türkiye’nin çevresindeki sinsi ve sisli kuşatma sertleşmektedir.
Emel sahipleri kartlarını açık oynamaktadır.
Asıl mesele gündemi işgal eden iddia ve isnatların hem taraflarından hem de cesametinden çok daha ötesidir.
Türk milletinden öç almak için kuyruğa giren yerli ve yabancı mihraklar tacizlerine, tahriklerine, tahrip gücü yüksek şer kampanyalarına şu günlerde hız vermişler, derinlik katmışlardır.
Herkesi uyarıyorum, hedef Türkiye’mizdir.
Hedef son yurdumuzdur.
Hedef milli birlik ve huzur ortamımızdır.
Surda gedik açmak gayesiyle, hatta kale duvarlarımızı yıkmak maksadıyla sinerjisini ve sistemsel enerjisini Türk ve Türkiye düşmanlığından alan bir tezgah kurulmuştur.
Bu menfur tezgâhın siyaset taşeronları, medya teşrifatçıları, sivil toplum tertipçileri, suç ve terör örgütü temincileri, özellikle de dış tedarikçileri vardır ve bellidir.
Türkiye’nin üzerine gölge düşmesi, siyasi ve hukuki çözülme yaşaması konusunda alçak bir rekabet maalesef devrededir.
Amaç, Türkiye’nin uluslararası camiada itibarını lekelemektir.
Amaç, Türkiye’nin mukavemetini kırarak her türlü müdahaleye açık hale getirmektir.
Daha vahimi ise devletle millet arasındaki güven bağlarının kopuşuna hizmetle birlikte, nihai aşamada doğal veya doğacak şikâyetlerin birbirine eklemlenmesini kışkırtıp devlete ve hükümete karşı toplumsal bir direnişin gerekçesini teşkil etmektir.
…
Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 25 Mayıs 2021
Değerli Arkadaşlarım,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Bu haftaki grup toplantımızın başında sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında hayat mücadelesi veren aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan tüm kardeşlerimize en iyi dileklerimi sunuyorum.
Zorlu bir coğrafyada, bölgesel ve küresel hesapların biteviye görüldüğü stratejik bir cephede bin yıldır varlığımızı sürdürüyoruz.
Üzerinde yaşadığımız toprakların tarihin hiçbir döneminde sükûnet bulmadığının da farkındayız.
Jeopolitik ve jeokültürel bilek güreşlerine eklemlenen hâkimiyet ve hükümranlık mücadelelerinin ana fay hatları üzerindeyiz.
Bundan mülhem sıcak veya soğuk çatışma ya da gerilim dinamiklerinin ağırlık merkezindeyiz.
Doğrusunu isterseniz dünyanın gözü her zaman üzerimizdedir.
Her dönemde tüm dikkatler bize çevrilmiştir.
Medeniyetlerin kavşak noktasında, doğu-batı güzergâhının kesişme alanında yer almamızın avantajları olduğu kadar dezavantajlarını da anlamak ve görmek zorundayız.
Maruz kaldığımız muhtelif sorun başlıklarını ele alırken mutlak surette tarih şuurunun rehberliğiyle kararlarımızı somutlaştırmalıyız.
Ağaca bakarken ormanı göz ardı edemeyiz.
Kabukla uğraşırken özü dikkatten kaçıramayız.
Fiile odaklanıp faile sırt çeviremeyiz.
Her zaman resmin büyüğüne odaklanmalıyız.
Ufuk ötesini görebilmenin sırrına erişmeliyiz.
Maşayı değil, tutan ve tutturan elleri görebilmeyiz.
Böyle yaparsak düşünce temelinde yanılma payımız her zaman en düşük seviyede kalacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak hayatın akışını ve hadiselerin akışkanlığını milliyetçiliğin ilkeleriyle, hukuk ve demokrasinin ilk yardım kılavuzuyla okumalıyız.
Tutarlı olacaksak, etik hassasiyetlere uyacaksak, akıl ve ahlak ölçüleriyle hareket edeceksek başkaca bir seçenek olmadığını bilmeliyiz.
Bugüne kadar, akıntıya kapılıp onun bunun dolduruşuna gelerek siyaset yapmadık, bundan sonra da yapmamızı hiç kimse beklememelidir.
Dibi görünmeyen kuyulardan su içmedik, muhatabı kargalar olan korkulukları taşa tutmadık, hele hele korkuya hiç rehin düşmedik.
Samanlıkta olmayan iğneyi arayanlarla lafla peynir gemisi yürütme gayretkeşliği içinde olan şaşkınları ciddiye almadan, onları ip üzerinde yürüyen cambazlarıyla şimdiye kadar baş başa bıraktık, yine aynısını yapacağız.
Ancak Türkiye’yi yakın markaja alarak karanlık operasyonların hedef ülkesi haline getirmek için ellerini ovuşturanlara, fırsat kollayanlara, zemin yoklayanlara taviz veremeyiz, buyur edemeyiz, göz yumamayız.
Allah muhafaza, tam tersi olursa, milletin yüzüne bakamayız, şehitlerimizin haklarını ödeyemeyiz, Mahkeme-i Kübra’da bu zilletin, bu rezilliğin, bu vebalin altından imkânı yok kalkamayız.
Telaşa kapılmadan, duygularımızın yoğun telkinine kanmadan, tezvirat borsasının yükseliş trendine aldanmadan daha soğukkanlı, daha sağduyulu davranmak mecburiyetindeyiz.
Açık seçik görüyoruz ki, Türkiye’nin çevresindeki sinsi ve sisli kuşatma sertleşmektedir.
Emel sahipleri kartlarını açık oynamaktadır.
Asıl mesele gündemi işgal eden iddia ve isnatların hem taraflarından hem de cesametinden çok daha ötesidir.
Türk milletinden öç almak için kuyruğa giren yerli ve yabancı mihraklar tacizlerine, tahriklerine, tahrip gücü yüksek şer kampanyalarına şu günlerde hız vermişler, derinlik katmışlardır.
Herkesi uyarıyorum, hedef Türkiye’mizdir.
Hedef son yurdumuzdur.
Hedef milli birlik ve huzur ortamımızdır.
Surda gedik açmak gayesiyle, hatta kale duvarlarımızı yıkmak maksadıyla sinerjisini ve sistemsel enerjisini Türk ve Türkiye düşmanlığından alan bir tezgah kurulmuştur.
Bu menfur tezgâhın siyaset taşeronları, medya teşrifatçıları, sivil toplum tertipçileri, suç ve terör örgütü temincileri, özellikle de dış tedarikçileri vardır ve bellidir.
Türkiye’nin üzerine gölge düşmesi, siyasi ve hukuki çözülme yaşaması konusunda alçak bir rekabet maalesef devrededir.
Amaç, Türkiye’nin uluslararası camiada itibarını lekelemektir.
Amaç, Türkiye’nin mukavemetini kırarak her türlü müdahaleye açık hale getirmektir.
Daha vahimi ise devletle millet arasındaki güven bağlarının kopuşuna hizmetle birlikte, nihai aşamada doğal veya doğacak şikâyetlerin birbirine eklemlenmesini kışkırtıp devlete ve hükümete karşı toplumsal bir direnişin gerekçesini teşkil etmektir.
CHP bu pis senaryonun alt yüklenicisi, üst figüranıdır.
Altı ay içinde başka bir Türkiye’nin görüleceğini söyleyen Kılıçdaroğlu kaosun bekçisi, krizin çeşnicisi konumundadır.
HDP derseniz Türkiye’nin kalbine hançer sokmak için tetikte bekleyen fitnedir.
Asıl bizi düşündüren İP’in başkanı tarafından üstlenen provokatörlük rolüdür.
Geçen haftaki grup konuşmasında, Sayın Cumhurbaşkanı’nı katil Netenyahu’ya benzeten ve Siyonizme gülücükler saçan bu şahsın, birkaç gün sonra Rize’yi, ilçeleri İkizdere ve Çayeli’yi ziyaret ederek müessif olaylara sebebiyet vermesi çok yönlü incelenmeli ve mercek altına yatırılmalıdır.
Söz konusu ilçe belediyelerin Milliyetçi Hareket Partisi yönetiminde bulunduğu göz önüne alındığında nasıl bir oyunun sahnelenmeye çalışıldığı da bariz olarak fark edilecektir.
Gerek ilçe başkanlarımız gerekse de belediye başkanlarımız gerginlikleri yatıştırmak için yöre halkını sabır ve sağduyuya davet ederek teenniyle hareket etmişler ve asla tuzağa düşmemişlerdir.
İP Başkanı’nın bile bile, inadına yapar gibi, sanki toplumsal huzursuzluğun fitilini tutuşturmak için Rize’ye gitmesi yalnızca düşüncesizlikle, yalnızca sorumsuzlukla, yalnızca öngörüsüzlükle izah edilemez.
Siyasi hayatı kumpaslarla, yalanlarla, çıkar hesaplarıyla heba olmuş bu şahsın, Netenyahu benzetmesinden sonra Rize’yi ziyareti anlaşıyor ki baştan ayağa olay çıkarmak üzerine planlanmıştır.
Arkasından haklı tepkilere küstahça tepki göstermesi, etrafındaki çapulcuların vatandaşlarımıza, esnaflarımıza vandalca saldırması ağır bir provokasyon halidir.
Esnaf geziyorum diyenler, esnafa tekme tokat musallat olmuşlardır.
İP’in Başkanı Rizeli vatandaşlarımızın hassasiyetlerini kaşımanın yanı sıra ateşle oynamış, siyasi öfkeyi körükleyerek şiddet zincirinin tıpkı 1959 Uşak olaylarında olduğu gibi ilk halkası olmak için podyuma çıkmış, daha doğrusu çıkarılmıştır.
Müteakiben Anadolu Ajansı’nın kuşkulu bir muhabiri tarafından İçişleri Bakanı’yla ilgili hükümetin iki üyesine yöneltilen ısmarlama soru birden bire gündeme oturmuştur.
Koronavirüs tedbirlerine ilişkin genelgeleri haksız ve hukuksuz şekilde tenkit ederek sosyal medyadan açıklamalarda bulunan, bu suretle görevinin sınırlarını katbekat aşan Viranşehir savcısının durumu da bir başka üzerinde durulması gereken muammalı konular arasındadır.
Âdete düğmeye basılmışçasına şaibeli ve şüphe uyandıran olaylar üst üste çakışmış, biri biterken diğeri tedavüle sokulmuştur.
Bunlardan birisi de, PKK’nın Pençe Harekâtlarının komuta merkezlerine maket uçaklarla suikast girişimidir.
Diyarbakır 8’inci Ana Jet Üs Komutanlığı, Şırnak 23’üncü Piyade Tümen Komutanlığı, Batman İnsansız Uçak Sistemler Üs Komutanlığı maket uçaklı terör saldırılarının hedefi olmuştur.
Çok şükür bu saldırılar zamanında ve isabetle engellenmiştir.
Hatırlanacağı üzere, Kanada SİHA’larımıza lazer tespit ve keşif kodu vermeyi bilhassa Karabağ Savaşı’ndan sonra resmen sonlandırmıştı.
Ne var ki, müttefik olarak bilinen aynı Kanada Belçika’yla birlikte terör örgütünün sabotaj ve suikast silahı olarak kullandığı maket uçakları çok özel teknolojiyle donatmıştır.
Uzaktan kumanda edilip patlayıcı taşıyan bu maket uçaklarına yaklaşık bedeli 10 bin dolar olan navigasyon sistemini müttefik ülkeler yerleştirmiştir.
2016 yılının Ocak ayında Şırnak’ın Silopi ilçesinde ABD menşeli bir insansız hava aracının ele geçirildiği hafıza kayıtlarımızda saklıdır.
Bir ara Amanoslar kırsalına Münbiç’ten kalkan yine Kanada yapımı paramotorlarla teröristlerin sızma faaliyetine şahit olunmuştur.
PKK/YPG’ye eğitim ve silah desteği veren ülkeler esasen çok tanıdıktır.
Şayet inanırsanız alayı dost ve müttefiklikten bahseder.
Ancak dürüst, samimi ve mert değillerdir.
Utanmaları yoktur, yüzlerine bakınca ar damarlarının çatladığını, ahlaki tezlerinin çürüdüğünü fazla zahmete katlanmadan hemen görürsünüz.
Bu ülke yöneticileri eğer yutarsanız ağızlarından ne hukuku, ne özgürlüğü, ne de demokrasiyi eksik ederler.
Ancak Suriye’deki terör kamplarında ne arıyorsunuz, neyi amaçlıyorsunuz, teröristlere paramotor ve maket uçak eğitimini hangi niyetle veriyorsunuz diye sorsanız iblisi bile hayrete düşürecek bahaneler ileri sürerler.
Petrol kokusu aldılar mı kan kokusu almış köpek balığına dönerler.
Kudüs’de cinayet, Kaşgar’da eziyet, Kerkük’de ihanet, Kıbrıs’da melanet, Karabağ’da rezalet, Kaşgar’da mezellet, Kırım’da habaset zanlıları insanlık mirasını yağmalayan, hak ve hukuk tanımayan zalimler ve onların işbirlikçileridir.
Türkiye haksızlıklara karşıdır, adaletsizliklerin karşısındadır, küresel emperyalizmin hunhar eylemlerinin tam olarak karşı kutbundadır.
Özellikle FETÖ’ye, PKK’ya ve milli bekamızı tehdit eden ülkelere yönelik sağlam duruşumuz iç ve dış işgal cephesinin safında toplanan kim varsa rahatsız etmektedir.
Devleşmiş millet iradesi çözülmek ve dağıtılmak istenmektedir.
Son zamanlarda ortaya çıkan mesnetsiz iddiaların, gündeme taşınan melun iftiraların Türkiye aleyhine icra edilen bölgesel ve küresel operasyonlardan bağımsız ele alınması bize göre mümkün değildir.
Değerli Milletvekilleri,
Lütfen dikkat buyurunuz, terörle mücadele kahramanca devam ederken, vatan savunması tehditlerin doğduğu alanlarda cesaretle yapılırken, bu mücadelenin içinde yer alan asker ve sivil devlet adamlarını itibarsızlaştırma çabaları hain bir amaca matuftur.
Hiç kimse aklımızla alay etmesin, sabrımızı yanlışa yormasın, zira biz her şeyin farkındayız.
Devletin hükmü şahsiyetini, milletin kutlu varlığını uçuruma çekmek üzerine ifa edilen şirret kampanyayı görüyor ve takip ediyoruz.
Türkiye’nin önünü kesmek için yarış halinde olanlarla, karar ve irade organlarına ambargo koymak maksadıyla algı düzenekleri kuranlar, herkes bilsin ki, ele ele vermişler, yıkım ittifakının potasında birleşmişlerdir.
Tekraren uyarıyorum, oyun büyüktür, oyun kirlidir, oyun karanlıktır, çok boyutlu ve çok aktörlüdür.
Libya’daki müessir varlığımızın rövanşını almaya çalışıyorlar.
Milli davamız Kıbrıs’taki mukavemetimizin, eşit ve egemen iki devlet kararlılığımızın hesabını sormaya kalkıyorlar.
Doğu Akdeniz’deki tavizsiz duruşumuzdan korkuyorlar, intikam taassubuyla yanıp kavruluyorlar.
Suriye’de, Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütü PKK/YPG/PYD’ye dünyayı zindan etmemizden dolayı üstümüze geliyorlar.
Güney sınırlarımız boyunca hayalini kurdukları terör devletinin suya düşmesinden ileri düzeyde gocunuyorlar.
Mazlum toplumlara, masum çocuklara, hakkı gasp edilmiş gariplere vicdan seferberliğiyle kol kanat germemizden memnuniyetsizlik duyuyorlar.
Boyun eğmediğimiz için, tamam demediğimiz için, alttan almadığımız için, al bayrağın solmasına müsaade etmediğimiz için deliye dönüyorlar, sürekli açığımızı ve zaaf anımızı kolluyorlar.
Terörist elebaşları Sofi Nurettin ile Aydın Şimşek’i gömdük ya, işte bunu hazmedemiyorlar.
Allah’ın izniyle Kandil’e Türk bayrağını dikeceğiz ya, işte bunun için çıldırıyorlar, çılgınlık peşinde koşuyorlar.
Siyasi taşeronlarına, 128 milyar dolar nerede sorusunu sorun dediler, tutmadı.
104 emekli amirale bildiri yayınlattılar, hiç kimse yemedi.
KOVİD-19 salgınıyla mücadeleyi sekteye uğratmak için her yolu deneyin talimatı verdiler, olmadı.
Cumhur İttifakı’nı karalayın, Türkiye’yi kötüleyin, ekonomiyi kötümserliğin tüneline sokun diye işbirlikçilerine tembihte bulundular, küçük bir azınlık haricinde inanan çıkmadı.
Şahsım hükümeti, tek adam rejimi, otoriter sistem, yönetilemeyen ülke propagandalarını servis ettiler, başaramadılar.
Çabalar boşuna, hevesler beyhudedir, çünkü Türk milleti Cumhurbaşkanı’nın, devletinin, hükümetinin, egemenlik haklarının sonuna kadar destekçisidir.
Türkiye; sömürge devleti, karpuz cumhuriyeti, aşiretler koalisyonu, kabileler toplamı, suç ve cinayet örgütlerinin tasallutu altındaki bir ülke değildir, hiçbir zaman da olmamış ve olmayacaktır.
Hakikaten bir suç varsa, bu suç tevsik edilmişse, suçluların objektif delil ve belgelerle tespiti yapılmışsa adres bağımsız Türk mahkemeleridir.
Adalet ne diyorsa olacak bellidir.
Bundan ürkmeye, çekinmeye gerek de yoktur.
Ancak karambolde siyasi fırsatçılığa kalkışanlar, zalimlerin dolduruşuna gelip ülkemizin haysiyetini iki paralığa çevirmek için konuşan ve konuşturulanlar iki dünyada bunun hesabını muhakkak vereceklerdir.
Bundan kaçış ve kurtuluş imkansızdır.
İkazen diyorum ki, hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı’nın boynuna tasma geçiremeyecek, buna da hiçbir alçağın gücü ve nefesi yetmeyecektir.
Yine hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onurlu komuta heyetine çamur atamayacaktır.
Terörle mücadelede destan yazan bir hükümetin, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve İçişleri Bakanı’nın yalnız olmadığını özellikle ve önemle ifade ediyorum.
Konu, devlet-i ebed müddet irademizin korunmasıdır.
Konu, devletimizin saygınlığı ve üzerinde titrediğimiz bekasıdır.
Herkes yerini yurdunu bilmek zorundadır.
Herkes ağzından çıkanlara dikkat etmekle mükelleftir.
Türkiye’nin gündemi video kayıtlarıyla rehin alınamaz, sosyal medya iftiralarıyla ele geçirilemez.
TBMM Başkanlığı görevini üstlenmiş, ilaveten Türkiye Cumhuriyeti’nin son Başbakanı unvanını taşıyan Sayın Binali Yıldırım’ı evladıyla birlikte töhmet altında bırakmak, uyuşturucu ticaretiyle ilişkilendirmek tek kelimeyle müfteriliktir.
Bu meselede tarafsız kalmak, köhne köhne tribünde oturup üç maymunu oynamak Türkiye’ye kast etmek için kullanılan ve kiralanan çevrelere destek vermektir.
Buna da vatan ve millet sevgisiyle bezenmiş hiç kimsenin hakkı yoktur.
Her nifak ve dedikoduya can havliyle sarılan CHP yönetiminin siyaseti arazdır, marazdır, ayıplıdır, ahlaksızdır, tamı tamamına çukur siyasetidir.
Kılıçdaroğlu’nun rotası yanlış, siyasi dili ve üslubu yozlaşmıştır.
CHP, Türkiye üzerinde emelleri olan küresel emperyalizmin kanlı limanına yanaşıp tahkimat yapacak kadar Türkiye muhalifidir.
İP, bu limana çoktan varmış, demir atacak iskele aramaya başlamıştır.
Milletin hür iradesiyle ve tertemiz oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek, Türkiye’yi deforme etmek için faal halde olanlara alimallah, bedeli ne kadar ağır olsa bile izin verilmeyecektir.
Biden lobisinin zehir ve zillet saçan niyetleri ne yaparsa yapsın billahi Türkiye Cumhuriyeti’ni düşüremeyecektir.
CHP’nin bu lobiye ümit bağlaması, sırtını emperyalizme dayaması, demokrasi dışı müdahalelere çanak tutması tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda düşmana hizmet edip ganimet olmakla birdir, aynıdır.
Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır.
Türkiye Cumhuriyeti milli ve egemen bir devlettir.
Biden’in muhalefeti pışpışlayıp Cumhuriyeti ve Cumhur İttifakı’nı hedef alması sonu hüsran olacak bir maceraya atılmaktır.
İktidar ruhsatını ABD değil, kovboylar değil, kulisler değil, güç odakları değil, büyük Türk milleti vermektedir.
İhanete teşne olanların bu gerçeği akıllarından çıkarmaması tavsiyemdir.
Türkiye’yi siyasi, hukuki ve toplumsal alanlarda taşeronlar vasıtasıyla düğümleyip seçime veya başka arayışlara zorlamak demokrasi ve milli irade düşmanlığının kesif bir yansımasıdır.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Türkiye bir hukuk devletidir.
Bizim açımızdan, milletin vermediği bir yetkiyi zalimlerin elinden almak için heyecana kapılmak soysuz bir beklentidir.
Arka arkaya ortaya çıkan, birbiriyle bağ ve bağlantısı kesin olan olaylar manzumesinin kaynağında Türkiye’yi çökertme hesapları ve dayatmalara rıza gösterme beklentisi yatmaktadır.
Fakat unuttukları Türk milletinin kudreti, kuvveden fiile çıkan korkusuz duruşudur.
Türkiye sokakta bulunmadı, harita üzerinde kurulmadı.
Türk milleti tesadüfen bir araya gelmedi, bağımsızlık hediye alınmadı.
Üzerinde yaşadığımız topraklara boşuna vatan denmedi, sınırlarımız icazetle çizilmedi.
Varsa kendine güvenen çıksın karşımıza.
Varsa yüreği yeten haydi buyursun er meydanına.
Eğer demokrasimizi, eğer devletimizi, eğer hürriyetimizi, eğer milletimizin tarihi haklarını, eğer milli birlik ve kardeşlik hukukumuzu can pahasına savunamazsak bu hayat, bu can, bu beden hepimize haram olsun.
Kahraman şehitlerimizin ve aziz ceddimizin emaneti olan milli varlığımıza operasyon çekenlerin, devletimizin çatısını uçurmak için gizli saklı plan yapanların bu cüretkarlıklarını burunlarından fitil fitil getireceğiz.
Bu nedenle, yaşanan sürece ve yaklaşan tehlikelere karşı tüm vatandaşlarımın dikkatini hassaten çekiyorum.
Kalbinde bayrak sevgisi olan herkesi vatan ortak paydasında, cumhurun muazzez irade vasfında buluşmaya, zulme ve zillete açık tavır almaya davet ediyorum.
Gün bugündür.
Millet varlığına karşı husumete yeltenenleri de tahrikleri bırakarak, girdikleri ihanet yolculuğundan derhal dönmeleri konusunda bir kez daha uyarıyorum.
Kimden ve nereden gelirse gelsin, hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini tartışmaya açmak, siyasi rant hesabıyla dış tazyik ve tertiplere kuryelik yapmak bilinmelidir ki devletin ve milletin izmihlaline onaydır.
Bize göre bunun adı da ihanettir.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı bu emelleri besleyenlere hiçbir şart altında geçit vermeme konusunda manevi ve iradi söz birliği etmiştir.
Bu bakımdan hiç kimse hayal peşinde koşmamalı, Türk milletinin gücünü ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in sabrını test etmek gibi bir gaflete düşmemelidir.
İçinden geçtiğimiz nazik dönemde herkesin sağduyunun rehberliğinde hareket etmesi, ihanet girişimlerine karşı milli duruş sergilemesi, toplumsal huzurun tesisi ve korunması hususunda sorumlu davranması tarihi bir görevdir.
Biz bu görevin şuuruyla hükümetimizin yanındayız.
Devletimizin arkasındayız.
Sokak çetelerinin, terör örgütlerinin, yedi düvelin karşısındayız.
Çünkü biz Cumhur İttifakı’yız.
Çünkü biz vatanın ha ekmeğini yemişim ha kurşununu diyen serdengeçli ruhlu Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.
Velhasıl hep birlikte Türkiye’yiz.
Değerli Arkadaşlarım,
Yeni bir dünya düzeninin şekillendiği 21.yüzyılın ikinci on yılında, elbette ki önce Türk milletinin ve sonra bütün insanlığın istikrar, güvenlik ve huzur içinde yaşamasını arzuluyoruz.
Türk milletinin barış ve kardeşlik içinde yeni atılım ve hedeflere hazırlanmasında, milliyetçilik ve demokrasiyi, siyasî ve kültürel çerçevenin iki anahtar kavramı olarak değerlendiriyoruz.
Bir toplumun dayanışma, ilerleme, çağın değerlerini yakalama gibi hedeflerini pekiştirecek en önemli unsurun milliyetçilik olduğuna inanıyoruz.
Bu milliyetçilik anlayışımız; ırkçılık ve ayrımcılığa şiddetle karşı olup asırları aşıp gelen kültürel ve toplumsal birlik ve beraberliği; gelecekte huzur ve refah içinde ve bir arada yaşamanın da ön şartı gören bir şuurun ifadesidir.
Bu yüksek şuur, Türk milleti adıyla tarih boyunca terkip olunan mükemmel milli kimliğin ve kapsayıcı milli kültürden beslenen yapıcı, kaynaştırıcı ve birleştirici değerler manzumesinin muazzam eseridir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ayrılma ve farklılaşma üzerine değil, birleşme ve kucaklaşma ülküsü etrafında şekillenmiş; kurucu kahramanlarca, milli devlet, milli kimlik, milli dil ve millet varlığı üzerinde mutabakat sağlanarak yeni devletin dayanakları tesis edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin dayandığı Türk milliyetçiliği fikriyatı, hiçbir zaman ayrımcı ve uzaklaştırıcı olmamıştır.
Bilakis toplumun bütününü temel değerler ekseninde buluşmaya ve uzlaşmaya çağıran bir anlayışın temsilciliğini üstlendiğimiz siyasi tecrübelerle ve tarihi vesikalarla sabittir.
Maddi ve manevi mirasını emanet aldığımız İmparatorluk geleneği de aynı kaynaşma kültürünün bir sonucudur.
Dahası ülkemizi küresel bir güç yapma hedefimizde takip etmemiz gereken yolun işaret taşlarını göstermektedir.
Yalnız ülkemizin içinde değil, komşu coğrafyalarda ve nihayet yeryüzünün her yöresinde adalet, huzur, barış ve refahta model alınacak ve örnek olacak bir ülkenin varlığı kardeşlik ve kucaklaşma kültürünün seviyesiyle yakından ilgilidir.
Sevilen, özenilen, gıpta edilen, himayesi arzulanan, dostluğuna sığınılan bir büyük ülke haline gelmemizin yolu da “bayrağımızın gölgesinde yaşamayı isteyenlerin” sayısını artırmakla, vatanımızı küresel bir cazibe merkezi haline getirmekle mümkündür.
Biz, bundan asırlar önce, “kardinal külahını Osmanlı sarığına tercih ederek” milletimizin sinesinde kurtuluş umudu arayan mazlum toplumları, büyük Türk milletinin himayesine sevk eden beşeri çekiciliğin ve buluşmanın peşindeyiz.
Yerel ve yöresel farklılıkların Türk kültürünün zenginliği içinde görüldüğü bir anlayış üzerinde sağlanacak genel ve kalıcı bir uzlaşmanın, toplumsal barış ve huzur için önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Başı derde düşen, öz yurdunda barınamayan, zulme uğrayan, saldırılara maruz kalan milyonlarca soydaşlarımızın ve akrabalarımızın yüzyıllardır en emin sığınağı hepinizin bildiği ve tarihin şahit olduğu gibi Anadolu coğrafyası ve milletimizin bağrı olmuştur.
Aziz milletimiz, çareyi Anadolu’ya sığınmakta bulmuş bütün kardeşlerine mükemmel bir konukseverlikle, gönlünü ve kucağını sonuna kadar açmıştır.
Gelenleri kendinden bilerek ekmeklerini ve kaderlerini iftiharla paylaşmış ve bölüşmüştür.
Yeryüzündeki bütün milletlerin kardeşliğini ilke edinen bir siyasal düşüncenin şerefli temsilcisi olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin; ayrımcı, uzaklaştırıcı ve dışlayıcı olmasının düşünülemeyeceği her türlü izahtan varestedir.
Bu vesileyle Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda 19 Mayıs’ta kabul edilen 2019-2020 Türkiye Raporu’nda, AB ve üye ülkelere Ülkücü Hareketi terör örgütleri listesine ekleme ihtimalini araştırma, dernekleri yasaklama ve faaliyetlerini yakından izleme çağrısı ayaklarımızın altında çiğnenmeye müstahaktır.
Buram buram Türk ve Türkiye karşıtlığıyla bezenmiş bu sipariş raporun 19 Mayıs’ta kabul edilmesini de manidar bulduğumuzu, bu tarihin özellikle seçildiğini altını çizerek belirtmek isterim.
PKK/YPG/PYD’ye müsamahalı davranıp FETÖ’yü koyunlarında besleyen ülkelerin bize karşı ilkel önyargılarını silah gibi kullanmaları basitliktir, değersizdir, acziyettir.
Irkçılığın, İslamofobinin, yabancı düşmanlığının hakim olduğu bir coğrafyada Milliyetçi-Ülkücü Hareket’i terörle bağdaştırma hazırlığı cinnet hali olduğu kadar tarih ve medeniyet cinayetidir.
Teröristleri ülkelerinde ağırlayan, ayaklarının altına kırmızı halılar seren ülkelerin akıl ve vicdan tutulması yaşadıkları açıktır.
Diyorum ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareketi terörle anmak, sadece teröristlerin ve terör sevicilerin harcıdır.
Türkiye’nin AB üyeliğini stratejik hedef olarak gördüğü, ilişkilerin müspet yönde ilerlediği bir dönemde, yayımlanan rapor Avrupa değerlerinin inkarıdır.
Baştan ayağa haksız, hayasız ve hasmane şekilde Türkiye eleştirisinin yer aldığı mezkur raporu kabul etmediğimizi, gıyaben kendilerine iade ettiğimizi, çok net olarak da kınadığımızı millet huzurunda söylemek boyun borcumuzdur.
Tek taraflı, temelsiz, yanlı, objektiflikten uzak, hiçbir dayanağı olmayan, Türkiye’nin ve Türk milletinin egemenlik haklarını baskılamaya çalışan rapor bir Haçlı organizasyonudur.
Ve bizim nezdimizde yok hükmündedir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin demokrasi ve insanlık değerleri konusunda sahip olduğu ilkeler ve müktesebatla hiçbir Avrupa ülkesi boy ölçüşemeyecektir.
Onların baktığı yer PKK’nın, YPG’nin, FETÖ’nün sığınıp ikmal yaptığı yılan deliğidir.
Çok şükür, oradan bakınca Milliyetçi Ülkücü Hareket’ten rahatsızlık duyulması bizim doğru yolda bulunduğumuzun karinesidir.
Biz hakkın yanındayız, halkın yanındayız, hakikatin çizgisindeyiz.
Kem gözler, kötü sözler, kötürüm emeller ne söylerse söylesin, gelecek ay yıldızlı al bayrağın altındadır.
Türkiye’nin birliği, refahı ve istikbalinin güvencesi ortak değerler etrafında birleşmekten geçmektedir.
Bu milletin şerefi ve haysiyeti, kardeşlik ve kahramanlık üzerine inşa edilmiş milli birliği, milli kimliğidir.
Bu değerlerimiz yara alır, kardeşlik ruhumuz sarsılırsa, tezahür edecek sonuçlar çok vahim ve tehlikeli olacaktır.
Türk milleti yapay ayrımlara, tehdit saçan çabalara fırsat vermeyerek beraberliğini sonsuza kadar sürdürecektir.
Gün, saflarımızı sıklaştırma günüdür.
Gün, kucaklaşma günüdür.
Kucaklaşmanın adresi cumhurun muhteşem varlığı, Türk milletinin ta kendisidir.
Değerli Arkadaşlarım,
Avrupa Parlamentosu’nun kabul ettiği rapor aslında malumun bir nevi ilanından başka bir şey değildir.
Bunu görmek, bunu bilmek, kara kampanyalara karşı kenetlemek durumundayız.
Konuşmamın başından itibaren dile getirdiğim Türkiye üzerinde oynanan oyunların bir parçası da söz konusu raporun 19 Mayıs tarihinde kabul edilerek yayımlanmasıdır.
Husumet cephesi kalabalıktır.
Nefret salgını Avrupa’ya vebadan daha şiddetli hasar vermektedir.
Yunanistan Başbakanı 18 Mayıs 2021 tarihinde, İskece’ye bağlı Paşevik’teki devlet anaokulu öğrencileri ve öğretmenlerine video konferans yoluyla hazmı imkansız ifadeler kullanmıştır.
Paşevik’e Pomak Köyü, Türk çocuklarına da Yunan çocukları diyen Miçotakis halt etmiş, hezeyan girdabına düşmüştür.
O çocuklar Türk çocuklarıdır.
Paşevik’te Pomak değildir.
Yunanistan hükümetinin bu asimilasyoncu ve faşist politikalarına Avrupa Parlamentosu ne diyecektir?
Türk çocuklarına Yunan çocukları demenin ırkçılık olduğu tasdik ve teyit edilmeyecek midir?
Mesele Müslüman oldu mu, mesele Türk oldu mu gözleri öfkeyle perdelenenlerin insanlığa söyleyecekleri hiçbir şey yoktur.
21 Mayıs 2021 tarihinde Gazze’de ateşkes ilanından önce 11 gün devam eden İsrail saldırılarında 66’sı çocuk, 39’u kadın olmak üzere 243 masumun ölümüne ses çıkaran, itiraz eden, lanetleyen kaç AB üyesi ülke olmuştur?
Güçlünün haklı, haklının güçsüz değerlendirildiği sakat ve sancılı küresel düzen kesinlikle sorgulanmalıdır.
Adalet ve hakkaniyet üzerine inşa edilmiş, adil ve eşit paylaşımın esas alındığı, mazlumların ölmediği, coğrafyaların sömürülmediği bir dünya düzeni geleceğin huzuru için şarttır.
Türkiye meşru insani ve beşeri talepleri seslendirdiği için hedef haline gelmiştir.
“Bölge ülkeleri İsrail’in bağımsız Yahudi bir devlet olarak var olma hakkını tanıyana kadar barış olmayacak.” diyen Biden ve zihniyeti insanlık karşısında mahcup, hatta mağlup olmadıkça asıl dünya barışa hasret kalacaktır.
Eğri bacanın doğru dumanı olmaz.
Yolu doğru olanın da yükü ağır olur.
Yükümüz ne kadar ağır olursa olsun, kaldıracağız, geleceğin alnına Türk asrını inşallah kazıyacağız.
Bakınız ne demişti Hz.Mevlana:
Gönlünü hoş tut, sabreden erer.
Sevenlerin duası her yerde geçer.
Huzursuzluk dediğin durmaz gider.
Dönecek devrandan şüphen mi var?
Devir değişecek, devran dönecek, hesap günü elhak gelecek, sabilerin, emzikli yavruların, kahırlı anaların, acılı babaların gözlerinden sicim gibi akan yaşlar bütün zalimleri teker teker boğacaktır.
Dileğim ve Rabbim’den niyazım da budur.
Konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sağlıklı ve başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.
Bir yanıt bırakın