Türkiye son sürat 2014 Mart’ında yapılacak seçimlere doğru giderken, iktidar partisi AKP’nin yerel yönetimleri kaybetme endişesinin yanı sıra hükümet etmede de ciddi zafiyet içerisine düştüğü anlaşılmaktadır. AKP hükümetinin on yıldır bizzat başbakan tarafından telaffuz edilen “dik durduk” yalanı, son günlerde ortaya çıkan belgelerle yerle bir olmuştur. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aslında sahte bir kabadayı olduğu ve kapalı kapılar ardında ne istenirse vererek iktidarını devam ettirdiği ortaya çıkmıştır. Gazete manşetlerine taşınan 2004 MGK belgesi, AKP iktidarının yıllardır sürdürdüğü mağduriyet edebiyatının aslında tamamıyla sahte olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu MGK belgesi, Türkiye gündemini yıllardır meşgul eden davaların tamamının düzmece olduğunu ve bütün bu kararların altında AKP hükümetinin ve bizzat Tayyip Erdoğan’ın imzasının bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda ya Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda ortaya atılan suçlamalar boşa çıkacak, ya da bu hükümet üyelerinin de aynı davalardan yargılanması yolu açılacaktır.
Diğer taraftan hükümetin son günlerde güven yitirişine paralel olarak, AKP iktidarının kurduğu yeni ittifaklar söylemlerine ve eylemlerine yansımaktadır. Bugüne kadar liberal, marksist ve bölücülerin yanı sıra ustaca bir göz boyamayla muhafazakâr Anadolu insanının desteğini alarak iktidarını sürdüren Tayyip Erdoğan’ın, Kürtçülüğe davetiye çıkaran açılım politikaları ve Barzani ile Diyarbakır’daki buluşması gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Maskesi düştüğü için milliyetçi muhafazakâr söylemlerindeki inandırıcılığını yitiren iktidar partisi, bölücü çevrelerle olan işbirliğini her platformda açık etmektedir. Bizzat başbakan Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da bölgeyle ilgili Kürdistan ifadesini kullanma gafletinin ardından, diğer AKP yöneticileri de aynı yolu izlemektedir. Beşir Atalay’ın bilerek ve hesap ederek Kürdistan tabirini kullandıklarını açıklamasını, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Kürdistan tabelalarının önünde verdiği pozlar, Diyarbakır Belediye Başkan adayının “Bu coğrafyanın adı Kürdistan’dır” küstahlığı takip etmiştir. Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldığını söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan, Kürt ırkçılığını baş tacı etmiştir. Dershaneleri kapatma tartışmaları, Başbakan’ın arkasına gizlenmiş PKK ve yandaşları tarafından heyecanla savunulmaktadır. Bölgede devlet otoritesini tesis edemeyen AKP, özerkliğin ve federasyonun alt yapısını oluşturacak bir biçimde eğitim faaliyetlerini bölücü örgüte teslim etmektedir. Bölgedeki yatılı okullar PKK talebiyle kapatılmakta, belediyelerin terörist yetiştiren evlerine ise göz yumulmaktadır. AKP’nin izlediği politikalarla devletimizin güvenlik güçlerinin terörle mücadele etmesi yasaklanmış, Genel Kurmay Başkanlığının talihsiz açıklamasında itiraf edildiği üzere “meşru müdafaa” sınırına çekilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın “analar ağlamasın” açılımının aslında teröristler ağlamasın anlamına geldiği ortadadır. Dağdaki terörist şehre inmiş, hükümet tarafından geri çekilen güvenlik güçlerimizin yerine bölgede görev yapar hale gelmiştir. PKK’nın ve siyasi temsilcilerinin federasyon taleplerinin eğitim ayağının yanı sıra güvenlik kısmı da uygulamaya geçirilmektedir.
Türk milletinin birliğini ve bütünlüğünü, devletin varlığı ve bağımsızlığını koruyacaklarına dair Meclis’te ettikleri milletvekili yeminine ve büyük Türk milletinin kendilerine verdiği yetkiye rağmen, Diyarbakır’da Türk bayrağının indirilmesine uygun zemini hazırlayan bizzat AKP’nin izlediği politikalardır. Egemenliğimizin ve özgürlüğümüzün sembolü Türk bayrağına el uzatmak kimsenin haddine değildir. Al bayrağımıza şerefsizce uzananlara hükümet olarak hesap sormayanlardan hesabı Milliyetçi Hareket soracaktır. Keza AKP’nin MKYK üyesi bir zavallının “Türk yoktur” zırvası, iktidar partisinin hangi yolda olduğunun ve nasıl bir akıl tutulması yaşadığının en açık ispatıdır. Coğrafyasına Türkiye, parlamentosuna Türkiye Büyük Millet Meclisi denen bir ülkenin Başbakanının ve partisinin Türklüğü yok sayması ve etnik ırkçılığa ve bölücülüğe hizmet eder hale gelmesi, vatanın bir bölgesini Kürdistan olarak nitelemesi kabul edilemez. Bu topraklar ezelde Türk idi ve ebede kadar Türk’ün olmaya devam edecektir. Türk’ü yok sayanların aslında kendilerinin yok hükmünde olduğunu anlamaları yakındır.
Anadolunun bin yıllık birlikte yaşama kültürüne rağmen, kendisini halen bu milletin bir ferdi olarak hissedemeyen ve bin yıldır kardeş dediğimiz insanları ayrıştırmayı amaçlayan AKP’nin bu bölücü zihniyetinin Türkiye’nin iyiliği için çalışmadığı çok açıktır. Anadolu’daki Türk gerçeği inkâr edilerek, bu ad altında insanlarımızın kaynaştığı ve bir olduğu göz ardı edilerek ne yapılmak istenmektedir? Türk milleti bu coğrafyayı Bizans’tan teslim aldığında burada Kürdistan diye bir bölge olmadığı tarihi bir gerçektir. Tarihin hiçbir devrinde bu topraklarda Kürdistan adıyla bir egemenlik sahası oluşmamıştır. İnsanlarımızı Hasan Sabbah gibi afyonlayarak sahte rüyalar gösterenlerin asıl niyeti ve hangi güçlere hizmet ettikleri çok açıktır. Bugün bölgede yaşayanlara Kürt dendiğinde, Diyarbakır’lı olup da İzmir’de veya İstanbul’da yaşayanlara ne denecektir? Aydın’lı, Manisa’lı, Antalya’lı olup da Diyarbakır’da yaşanın adı ne olacaktır? Oğuz boylarından Karakeçili aşiretinin Söğüt’te Türk, Siverek’te Kürt olarak adlandırılması gibi, aslında hep aynı büyük medeniyetin evlatları olduğumuz gerçeği yok sayılarak bu millete iyilik yapılmamaktadır! Bu millet Kürdüyle de, Arnavut’u ve Boşnağıyla da Türk milletidir. Türk milleti etle kemik gibi kaynaşmış, birbirinden ayrılmaz olmuştur. Bu yüzden anayasamızın beşinci maddesinde Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Milleti etnik parçalara ayıran siyasetiyle AKP hükümeti anayasa suçu işlemektedir. Sadece Türkiye’deki ayrıştırıcı politikalarıyla değil, Kuzey Irak ve Suriye’deki bölücü faaliyetlere destek veren siyasetiyle AKP hükümeti Türk milletine hizmet etmekten uzaklaşmıştır. Bilhassa Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinin bugüne kadar siyasi ve idari yönden gelişmesinde büyük payı olan AKP, şimdi de bölgenin petrol kaynaklarıyla zenginleşmesi için elinden gelen her şeyi yapmakta, Irak merkezi hükümetini koskoca Türkiye’ye sık sık rest çeker hale getirmektedir. Bu hükümetin enerji bakanının uçağının iki kez Irak hava sahasından döndürülmesi, AKP’nin dış politikasının iflasının ilanından başka bir anlam taşımamaktadır.
Anlaşılan odur ki, AKP hükümetinin miadı dolmuştur. Yaklaşan mahalli idareler seçimi iktidar partisinin gidişini hızlandıracak ve oradan çıkacak sonuçla birlikte iktidarda millete rağmen oturamaz hale gelecektir. Türk milleti, her karış toprağı için bedel ödeyerek vatanlaştırdığı bu topraklara yeni isim arayanlara gerekli cevabı verecektir. Türk milletini yok sayanlar, vatanın tek bir kum tanesinin dahi bedeli ödenmeden teslim edilmeyeceğini beyinlerine kazısınlar. Her canı isteyenin yeni coğrafi isimler ve ırklar icat etmesine Türk milliyetçileri izin vermeyecektir. Bayrağımıza uzanan kirli elleri kırmak, vatanımız üzerine hesap yapan alçaklara karşı Türk milletinin birliğini savunmak Milliyetçi Ülkücü Hareket’in tarihi misyonu ve en şerefli vazifesidir.
Bir yanıt bırakın