TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere’de sosyal medya şirketlerinin yasal yükümlülüklerini inceleyerek, raporlaştırdı.
TBMM Araştırma Hizmetleri Başkanlığı, “Almanya, ABD, Fransa ve İngiltere Örneklerinde Sosyal Medya Şirketlerinin Yasal Yükümlülükleri” başlıklı bir araştırma raporu hazırladı.
Raporda, internet ve sosyal medyanın dünya çapında giderek artan etkinliğiyle, bu platformlarda paylaşılan içeriklerin hukuki statüsüne yönelik tartışmaların başladığı belirtildi.
Sosyal medyanın tanımı, sosyal medya şirketlerinin yasal yükümlülükleri ve kendi platformlarında paylaşılan içerikler konusunda şirketlerin sorumlulukları göz önünde bulundurularak bu yeni durumun nasıl ele alınacağının çeşitli açılardan sorgulandığına işaret edilen çalışmada, Avrupa ve ABD örneklerinin incelendiği aktarıldı.
İncelenen ülkelerin çoğunun sosyal medyayla ilgili faaliyet gösteren şirketlere özel düzenleme yapmadığı, bunun yerine bu platformlardaki içeriklerin yasal denetimi açısından kendi ceza ve iletişim kanunları ile diğer ilgili iç hukuk mevzuatını kıstas aldıklarının görüldüğü kaydedildi.
Bununla birlikte istisnai olarak sosyal ağlara özel ihdas edilen yasal düzenlemelere ve bu konuyu merkeze oturtan parlamento faaliyetlerine de rastlandığı anlatılan raporda, sosyal medya şirketlerinin yasal yükümlülüklerini yeni ve ayrı bir husus olarak ele alıp inceleyen Almanya, ABD, Fransa ve İngiltere örnekleri üzerinde durulduğu ifade edildi.
Çalışmada, bu dört ülke örneğinde görülen ve yalan haberle mücadele, nefret söylemlerinin düzenlenmesi, şiddet içerikli paylaşımların engellenmesi ve seçim süreçlerinin salahiyetinin sağlanması gibi nedenlerle yasama ve yürütme faaliyetleri kapsamında getirilen düzenleme ve önerilerin incelendiği belirtildi.
Almanya
Raporda, Almanya’da 2 milyon ya da daha fazla kayıtlı kullanıcıya sahip sosyal ağlara uygulanabilen 1 Ekim 2017 tarihli Sosyal Ağların Düzenlenmesi Kanunu kapsamında sosyal medya şirketlerinin açıkça yasa dışı içerikleri, şikayet gelmesinin üzerinden en geç 24 saat sonra kaldırması gerektiği aktarıldı.
Kanun kapsamındaki yükümlülüklerini kasten ya da taksirle yerine getirmeyen sosyal medya şirketlerine 50 milyon avroya varan para cezası verilebildiği vurgulandı.
Raporda, sosyal medya şirketlerinin etkili şikayet inceleme mekanizmaları oluşturması, şikayetleri nasıl ele aldıklarını düzenli aralıklarla raporlaması ve yasal bildirimlerin yöneltilebileceği bir temsilci belirlemesi gerekliliğine ilişkin hükümlerin kanunda yer aldığı anlatıldı.
Almanya’da söz konusu kanunun yürürlüğe girdiği ilk 6 ayda, Facebook’un gelen şikayete tabi içeriklerin yüzde 21,2’sini, YouTube’un yüzde 27,1’ini, Google’ın yüzde 46,1’ini ve Twitter’ın ise yüzde 10,8’ini kaldırdığına işaret edildi.
Güncel gelişme olarak 19 Şubat 2020’de Almanya Federal Hükümetince, özellikle aşırı sağ ve nefret suçları ile mücadeleyi güçlendirmek için sosyal ağlara ilişkin kanunun kapsamını genişletecek bir taslak sunulduğu, bu taslağın 18 Haziran 2020’de Alman parlamentosunun alt kanadı olan Federal Meclis’ten geçerek üst kanat olan Federal Konsey’e gönderildiği belirtildi.
Raporda, kanun uyarınca sosyal medya şirketlerinin artık yasa dışı içeriği kaldırmakla kalmayacağı, bu durumu Federal Kriminal Polis Dairesine bildirme yükümlülüğü altına da gireceği ifade edildi.
Bildirilmesi gereken içeriklerin; propagandanın yayılması, ciddi şiddet içerikli eylemlere hazırlık, şiddete teşvik ve şiddetin tasvir edilmesi, suçun ödüllendirilmesi ve onaylanması ya da çocuk pornografisi kayıtlarının yayılması suçlarına konu olması gerektiği kaydedildi.
Getirilen yenilikler arasında polise, kapsamı belirtilen yasa dışı paylaşımın içeriğiyle birlikte içeriği kamuya intikal ettiren ya da en son paylaşan kullanıcının IP adresi ve bağlantı noktası numarasının verilmesinin de olduğuna dikkat çekildi.
ABD
Raporda, teknoloji şirketlerinin ABD’de serbest rekabet ortamı içinde kendilerine katı yasal yükümlülükler uygulanmaksızın faaliyetlerini yürüttüğü belirtildi.
ABD Kongresinde birçok dinleme toplantısı yapılarak çevrim içi zararlı içeriklere, özellikle de dezenformasyon ve yalan haberlere ilişkin muhtelif araştırma ve soruşturma faaliyetlerinin yürütüldüğüne yer verildi.
Bunların konuları arasında Rusya’nın 2016 ABD başkanlık seçimlerine müdahale ettiği iddiaları, kişisel verilerin açık rıza alınmaksızın siyaset kampanyalarında mikro hedefleme yöntemiyle reklamlama için kullanıldığını açığa çıkaran Cambridge Analytica skandalı ve dijital çağda sosyal medya platformlarının siyasi ve iktisadi gücü olduğu ifade edildi.
Federal Ticaret Komitesi’nin, 24 Temmuz 2019’da Facebook’a kişisel verilerin uygunsuz kullanımı nedeniyle 5 milyar dolar para cezası verdiği, bunun yanında da platforma kişisel verilerin kullanımı konusunda yeni kısıtlamalar getirdiği anlatıldı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın 28 Mayıs 2020’de imzaladığı Başkanlık Kararnamesinde, sosyal medya şirketlerinin özellikle ifade özgürlüğüne müdahale ettikleri, kendilerine uygun gelmeyen görüşleri sansürledikleri ve kamuoyunu ilgilendiren olaylara ilişkin vatandaşların neyi görüp göremeyeceğini algoritmalar yoluyla kontrol edebilecek bir güce sahip olduklarının ileri sürüldüğü, bu haliyle sosyal medya şirketlerince sunulan platformların, görüşlerin çeşitliliğine ve farklı yaklaşımlar arası açık tartışma ortamına aykırı konum aldıklarının iddia edildiği belirtildi.
Sosyal medya şirketlerinin kanunen sorumsuz kabul edilmesine temel dayanak olan İletişim Uygunluk Kanunu’nun ilgili hükmünün, yalnızca müstehcen, taciz ya da şiddet içerikli paylaşımlar söz konusu olduğunda çevrim içi platformlara müdahale yetkisi verdiği vurgulanan kararnamede, bu kapsam dışındaki müdahalelerin keyfi ve yanıltıcı kabul edilmesi gerektiğinin, bundan ötürü de sosyal medya şirketlerinin sorumsuz değil, klasik anlamda bir editör ve yayıncı olarak görülmesinin şart olduğunun vurgulandığı ifade edildi.
Fransa
Raporda, Fransa’da 2018 yılının sonunda kabul edilen yasalara göre, sosyal ağların ülkede bir temsilci tayin etmesi, sponsorlu içerikler hakkında hesap verebilir olmaları ve kişisel verileri seçim süreçlerinde nasıl kullandıkları konusunda şeffaflık göstermeleri gerektiğine yer verildi.
Mart 2019’da Fransa Ulusal Meclisi üyesi Laetitia Avia tarafından sunulan ve uzun tartışmalar sonucunda 13 Mayıs 2020’de kabul edilen düzenlemenin (Avia Kanunu) çeşitli hükümlerinin, Fransa Anayasa Mahkemesince 18 Haziran 2020’de verilen kararla Anayasa’ya aykırı bulunduğu belirtildi.
Anayasa’ya aykırı bulunan hükümler arasında sosyal medya şirketleri için ayrımcılık, nefret, şiddet, insanlığa karşı suçların inkarı ve cinsel taciz içerikli paylaşımları kullanıcılardan gelen şikayetler üzerine 24 saat içinde; terör ve çocuk pornografisi içerikli paylaşımları ise yetkili makamlardan gelen bildirim üzerine 1 saat içinde kaldırma yükümlülüklerinin bulunduğu ifade edildi.
Fransa Anayasa Mahkemesinin, kanunun içerik kaldırmaya ilişkin hükümlerini gereklilik, ölçülülük ve amaca uygunluk gibi yönlerden ifade özgürlüğüne aykırı bulduğu belirtilen raporda, mahkemece gerek zaman kısıtlarının belirli bir içeriğin yasa dışılığına hükmedebilmek için yeterli olmayacağının gerekse normal mahkeme süreçleri dışında işleyecek olan bu hızlı karar alma mekanizmalarının yargı sistemini pas geçecek alternatif bir yol öngördüğünün düşünüldüğüne dikkat çekildi.
Kanunun geriye kalan ve nefret suçlarına has kurulacak yeni bir mahkeme ile Yüksek Yayıncılık Kurulu tarafından görev sınırları tayin edilecek konuya ilişkin bir gözlem merkezini ve 250 bin avroluk adli para cezasını düzenleyen hükümlerinin 24 Haziran 2020’de imzalanarak yürürlüğe girdiği belirtildi.
İngiltere
Raporda, İngiltere’de sosyal medya şirketlerine yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmadığı vurgulandı.
Konuyu parlamento komisyonları düzeyinde ele alan İngiltere’nin, özellikle çevrim içi ortamda bulunan yasa dışı ve zararlı içeriklere yönelik alternatif mücadele biçimleri geliştirmeye çalıştığı ifade edildi.
Hükümetin bu içerikler hakkındaki tavrının, çevrim dışı ortamlarda suç olan şeyin, çevrim içi ortamlarda da suç kabul edilmesi yönünde olduğu bildirildi.
İngiliz hükümetinin Nisan 2019’da yayımladığı raporda, bireylerin ve özellikle de çocukların, sosyal medyadaki yasa dışı ve zararlı içeriklerden kötü etkilenmesinin önüne geçilmesi için düzenleme yapılması gerektiğini öngördüğü dile getirildi.
İngiltere’de dijital iletişim platformlarının yaygınlık kazanmasıyla sosyal medyanın hem yabancı devletlerin ülke içindeki siyasi süreçlere müdahil olmasına hem de azınlıklara karşı nefret ve şiddeti teşvik eden içeriklerin artmasına sahne olduğunun söylendiği aktarılan raporda, bu doğrultuda İngiltere Parlamentosu Avam Kamarası bünyesindeki Dijital, Kültür, Medya ve Spor Komisyonunda konuya ilişkin incelemeler başlatıldığı belirtildi.
Komisyon raporunda dezenformasyon ve mezenformasyon yaygınlığının hem kamu kurumlarına hem de demokrasiye duyulan güveni azalttığının düşünüldüğü, bu doğrultuda sosyal medya şirketlerinin yalnızca pasif birer platform oldukları iddiasının arkasına saklanamayacakları ve platformlarında yayınlanan içerikten sorumlu olmaları gerektiğinin vurgulandığı raporda ayrıca ifade edildi.
Benzer şekilde Lordlar Kamarasınca 29 Haziran 2020’de yayımlanan bir raporda da tıpkı Kovid-19 salgını gibi bir “dezenformasyon ve mezenformasyon pandemisi” olduğunun iddia edildiği ve hükümetin ivedilikle sosyal medya düzenlemesini parlamentoya sunmasının elzem görüldüğü belirtildi.
Önerilen değişiklikler arasında vatandaşların sosyal medya şirketleriyle ilgili şikayetlerini inceleyen yeni bir ombudsmanlığın kurulması, İngiltere içinde yetkili bir kurum tayin edilerek sosyal medya şirketlerinin algoritmalarının ve kişisel verileri nasıl kullandıklarının incelenmesi, belirtilen şartlara uymayan şirketlere para cezası ve tekrar eden ihmal durumlarında erişimin engellenmesi gibi yenilikler olduğu da kaydedildi.
Bir yanıt bırakın