İzmir ruhuna ihanet içinde olan sözüm ona bir belediye başkanının hezeyanlarına şahitlik ediyoruz.
Kamuoyunun malumu olduğu üzere; son aylarda İzmir’de adeta güç sarhoşu olmuş, yaptıklarıyla İzmir ruhuna ihanet içinde olan sözüm ona bir belediye başkanının hezeyanlarına şahitlik ediyoruz.
Profesyonel reklam çalışmalarıyla gizli gündemlerini örtülemeye çalışan, sahte sosyal medya hesaplarından kendi kendini övebilecek kadar narsistleşen bu şahısın adı Tunç Soyer’dir.
Eline geçen her imkanda terörü meşrulaştırmaktan geri durmayan, bulduğu her fırsatta teröristlere sahip çıkmaktan kaçınmayan bu ifratkâr şahıs yaptıklarıyla ve sebep olduklarıyla kafasındaki kirli senaryonun figüranlığını yapmaya devam etmektedir.
Terör örgütü FETÖ üyeliğinden tutuklanarak cezaevine koyulan CHP’li Urla Belediye Başkanının yerine Belediye Başkanı atayabileceğini sanacak kadar hukuktan bihaber,
Kazdıkları hendeklerde demokrasi arayan PKK’lılarla dayanışma içinde olabilecek kadar zelil,
Birliğimizin ve varlığımızın sembolü olan ay yıldızlı al bayrağımızın çöpe atılmasına sebep olabilecek kadar şuursuz,
Dağlarında hürriyet çiçekleri açan İzmir’imizin yerine İtalyan dağlarını tercih edecek kadar zillet çukuruna batmış bu teres geçtiğimiz günlerde de “İzmir Bayrağı, İzmir Parası” diyerek açık bir şekilde Türkiye Cumhuriyetine meydan okumuştur!
Etrafında toplaşan gafiller ile birlikte hıyanette sınırı olmadığını bir kez daha gösteren bu şahıs; hatırlayacaksınız, Adriyatik’ten Çin Seddine Türk milletinin adeta bayram olarak kutladığı İzmir’imizin kurtuluş günü olan 9 Eylül yerine de 3 Mayıs’ı İzmirliler günü ilan etmeye kalkmıştı.
CHP’nin hamiliğini yaptığı İP, Zillet İttifakının küçük ortağı HDP ve Kandil’in sözcülüğünde HDP’yi aratmayan CHP’nin ortaklaşa seçtirdiği bu şahsiyetin İzmirlinin iradesini kötü emellerine alet ettiği açıktır.
Onlarca yıldır CHP’nin olmayan Belediyecilik anlayışının pençesinde ideolojik dayatmalara maruz bırakılarak iradesi gasp edilmeye çalışılan İzmir’imizin ruhuna baştan aşağı meydan okuyan bu hadsiz çıkışlara artık milletçe tahammülümüz kalmamıştır.
İzmir’in bayrağı ve parası olmalıdır iddiasından sonra ağzından çıkanla birlikte kendini de inkâr eden Sabık Belediye Başkanı, bütün hakikatiyle niyetini izhar etmiştir.
Akla, mantığa, hukuka ziyan bir üslupla “Bir ok attım kebap oldu!” kabilinden cümleler kurarken gizli ajandasını ve niyetini ifşa eden; milletin lanet dolu nazarları üzerine çevrilince de ‘montaj’ retoriği üzerinden namus bildiğimiz ‘söz’ün arkasını kaşık havasına bağlayan Sabık Başkanın ortaya koyduğu bu kıvrak hareketler karşısında acaba diyoruz: Yüksek lisansını hukuk fakültesinde değil de bale okulunda mı yapmıştır?
Belediye’nin vitrininde hümanist ambalajlara sarılmış sahte bir demokrasiyi pazarlarken; bodrumunda, formülü ajandasında gizli olan ihanet karasını imal etme gayretindedir.
En iyi niyetle “Anason Cumhuriyeti”nin şişedeki ajanları tarafından tahrik edilmiş olmalı ki; ifadelerini montaj gerekçesi ile sonradan tekzip etme hamaratlığı içerisine girmiştir.
Kaldı ki; bayrak ve devlet her şeyin ötesinde hukuki tanımlardır; anayasamızın ilgili maddelerinde değiştirilemez ibaresine rağmen Sabık Belediye Başkanı sözde hukukçu kimliği ile İzmir’e münhasır bayrak ve para teklifinde bulunurken kendisine hukuk diploması veren üniversiteyi de mahcup etmiştir.
Diğer taraftan; Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde herhangi bir il için hürriyet timsali Al Bayrak’a rağmen bayrak talebi, hangi cümlenin bağlamında masum ve mazur görülebilir? Öyle ya; sabık Belediye başkanı ifadesinin montajla bağlamından koparıldığı iddiasındadır.
Biz de soruyoruz:
Ay yıldızlı bayrağımıza rağmen her hangi bir il için bayrak talebinde bulunan cümlenin önüne ve sonuna hangi cümleleri koyarsanız bu suçlu talebi beraat ettirebilirsiniz?
Bu soruyu sabık Belediye Başkanı’nın şahsında herkese soruyor ve Türk Dil Kurumu’nun da dikkatini bu noktaya çekmek istiyorum.
FETÖ’cülerin ve PKK’lıların hamisi olduğunu her fırsatta gösteren bu sözde belediye başkanı İzmir’in sorunu olmaktan çıkmış Türkiye’nin milli bütünlüğünü tehdit eden bir beka sorunu halini almıştır!
Tunç Soyer suç işlemektedir! İzmir Büyükşehir Belediyesinin imkân ve kabiliyetlerini Türk milleti için değil, Türk milletine ve devletine hasım çevreler için kullanan bu şahsın kendine gelmesi yoksa da kendine getirilmesi, nesillerimizin geleceği için ertelenemeyecek kadar büyük bir sorumluluktur.
Bu vesileyle açık bir şekilde ifade etmek istiyorum:
Gazi Paşa ve silah arkadaşları 9 Eylül 1922’de sadece kirli postallarıyla İzmir’i kirletmeye çalışan Yunan’ı denize dökmemiştir.
Atatürk ve silah arkadaşları 9 Eylül’de Tunç Soyer kuklasının ve onun ipini elinde tutan hayalperestlerin İyonyasını da Egenin mavi sularının en dibine göndermiştir.
Atatürk ve silah arkadaşları 9 Eylül 1922’de; Tunç Soyer’in ve Türk gibi davranmaktan uzak kirli ortaklarının sinsice hasretini çektikleri kukla devletlerinin çakma bayraklarını da denizin dibine yollamıştır.
Uyarıyorum:
Dünü karanlık, bugünü şaibeli bu şahsiyetlerin servis etmeye çalıştıkları projenin sonu uçurumdur!
Filmin senaristleri bilmelidir ki; bu sefer muhatabımız sadece figüranlarınız olmayacaktır! Bu sefer Mavi vatanın dibini boylayan sadece kuklalarınız olmayacaktır! Denizin dibini boylayan bu sefer: kokuşmuş medeniyetiniz, çürümüş idealarınız ve en nihayetinde çirkin yüzleriniz olacaktır.
Türk milletinin uyuduğunu sananlar yanıldıklarını anlayacak, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğunu unutanlar adaletin şaşmaz terazisinde boylarının ölçüsünü alacaklardır!
Bir yanıt bırakın