Osmanlı Devleti’nin en bahtsız devri olan Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin ikiz kardeşi AKP, dün yarım kalan işi, bugün tamamlamanın gayretiyle yarım kalmış bir bölünme projesini ikiz kardeşinden devralmıştır. Yönetimde tamamlanan devir teslim töreninin, ülkenin de AKP’yi idare eden güçlere teslim edilmesiyle son bulması planlanmıştır ve bu plan -onlara göre- tıkır tıkır işleyecektir fakat önlerinde bir engel vardır: Türk milletinin yegâne temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisi.
AKP’nin açıklamayı planladığı yeni ihanet paketi öncesi hükümet ihaleye çıkmış ve bu ihalede bölücü BDP’den ve AKP’nin ihanet politikalarının gizli destekçisi CHP’den açık zarf usulü teklifler alınmıştır. Ülkemizi bir adım daha ileri götüreceği iddia edilen bu tekliflerle daha çok medenileşecek ve daha çok demokratikleşecekmişiz. En son demokratikleşen ülkeleri gördüğümüz zaman başımıza bu paketlerle neyin geleceğini tahmin etmek çok zor değildir.
Ülkemizin en son medenileştirilmeye(!) çalışıldığı kurtuluş mücadelemiz döneminde yaşadıklarını ve bu medeniyeti(!) getireceğini iddia edenlerin aslında kimler olduğunu; AKP Genel Başkanının yalnızca İstiklal Marşı’mızın kabulünde (Türklüğe ait görmediği için) hatırladığı milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Türklüğün en güzel şiirlerinden “İstiklal Marşı” ve “Çanakkale Şehitlerine” şiirlerinde oldukça güzel ifade etmektedir. Bugün bize medenileşme(!) olarak dayatılanların dünkülerden farklı olmadığını anlamak için yaşananları “Türk”çe yorumlamak yeterlidir.
Hâl böyle iken, Haçlı ordularının temsilcilerinin, İmralı canisinin ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bir araya gelerek hazırladıkları bölünme ve ayrışma planlarının uygulanmasının önünde tek engel olarak Milliyetçi Hareket Partisi’nin bulunduğunu Türk milleti ile birlikte ihanetin sahipleri de görmektedir. Bu dik duruşumuzun kendilerine verdiği korkunun tek bir sebebi vardır; o da Türk milletinin Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte hareket etmesidir. İhanet şebekesinin yurt dışında her ne kadar büyük destekçileri varsa da Milliyetçi Hareket Partisi’nin yanında iman dolu göğüslerini bölücülere siper etmeye hazır vatan evlatları bulunmaktadır.
Bölünmenin karşısında yer alışımız, iktidarın birilerine kapalı kapılar ardında verdiği bölünme sözünü yerine getirememesine sebep olmaktadır. Denebilir ki; bölünmenin taşeronu, aldığı ihaleyi vaktinde yetiştirememektedir. İhalenin şartlarına uymadığı için de bu ihalenin kendisinden alınıp başkasına verilmesinden çekinmektedir. Ne de olsa ihaleyi almaya hazır bekleyen bir muhalif parti bulunmaktadır. İşte tam da bu noktada ellerindeki gücü devretmek istemeyenler bize karşı saldırılarının şiddetini artırmaktadır. Daha önce yaptığı açıklamalardan ağzını kiraya verdiğini anladığımız Hüseyin Çelik yine televizyona çıkmış ve kamera karşısında Milliyetçi Hareket Partisi’ne kinini kusmuştur.
Millî Eğitim’in katili ve öğretmenlerin nefret ettiği adam olma vasıflarına bir de ülkeyi bölme heveslisi sıfatını ekleyen Hüseyin Çelik bir deve kuşu benzetmesi ile Milliyetçi Hareket Partisi’ni “ihanet açılımı”nı görmezden gelmekle itham etmektedir. Bu sözleri söylerken AKP’nin yaptığı şeyi dikkatlerden kaçmayacak bir şekilde itiraf etmektedir. Çelik’e göre MHP, avcının kurşunundan kurtulmak için başını kumun altına gömen deve kuşudur. Bunu söyleyen Hüseyin Çelik, AKP’nin avcı olduğunu itiraf etmiş olduğunun belki farkında değil; fakat biz, Çelik bu gerçeği “kaçırmasaydı” bile zaten ihanet açılımı ile Türk milletinin avlanmaya çalışıldığını biliyorduk. Çelik’in ise bilmediği daha doğrusu unuttuğu bir şey var: “Mevzubahis vatansa MHP, tıpkı ecdadı gibi o hain kurşunları göğsünde eritir. Kükremiş sel gibi bendini çiğner, aşar ve hainleri def eder. Türk milliyetçileri bu yolu Hak yolu bilir ve dönme bilmez.”
Ülkücüler; Hüseyin Çelik’in ve AKP’nin kurusıkısından korkup da başını kuma gömeceklerden olmadığı gibi zoru görünce kimin deve kuşu, kimin süt dökmüş kedi olduğunu büyük Türk milleti çok iyi hatırlamaktadır. Bahtsız bedevi Hüseyin Çelik eğer deve kuşlarına merak sardıysa bir konuştuğu diğer konuşmalarıyla örtüşmeyen Genel Başkanı Erdoğan’a gitsin de şu sözleri hatırlatsın: “Deve kuşuna uç bakalım, demişler. Ben deveyim, demiş. O zaman koş, demişler. Ben kuşum, demiş.” Her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığı yapsa da bu sözden gerekli ana fikri çıkartamayacağını düşündüğümüz Hüseyin Çelik’e tavsiyemiz, usulsüz atanması için çok uğraştığı ve puanları yetmediği halde öğretmen yaptığı kişilerden yardım istemesidir. Ne de olsa kendisine ödemeleri gereken bir vefa borçları vardır.
Türk milletini karşısına alarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kimse uzun süre yönetememiştir. En uzun yöneten ikiz kardeşleri Damat Ferit’tir ve onun sonu da malumdur. Kendisi kahraman Mehmetçiğimizin düzenlediği bir operasyonda kaybettiği -kendi ifadesiyle- “babasının anne tarafından üvey amcasının oğlu” Selahattin Çelik’in acısıyla bu sözleri söylüyor, biliyoruz ve kendisini anlıyoruz. Fakat yapacak bir şey yok. Her ihanetin bir bedeli vardır.
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a tavsiyemiz ne söyleyecekse çıkıp kendisinin söylemesidir. Önden saldıkları ne konuştuğunu bilmemekte ve akrabalarının acılarıyla kalplerindekini -istemeden- ortaya dökmektedir. Erdoğan’a bir başka tavsiyemiz şu anda gizli bir yerde sakladıkları ve açıklamayı bekledikleri o paket; sakladıkları yerde patlamadan bu sevdadan vazgeçmeleridir. Aksi takdirde o paket zaten patlayacaktır.
Bir yanıt bırakın