Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ: Yaşanan terörün bir numaralı sorumlusu Erdoğan’dır.
https://youtu.be/yIlEb7f4ezo
Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ: Şehitlerimizin kanı AKP’nin alnına yapışmıştır.
https://youtu.be/yIlEb7f4ezo
Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ’nin basın toplantısı
https://youtu.be/yIlEb7f4ezo
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sert ifadeler kullanan Bahçeli, “7 Haziran’dan bu yana, 71’i asker, 53’ü polis, 3’ü de korucu olmak üzere 127 şehidimizin kanı AKP’nin alnına yapışmıştır.” dedi.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli, “Bülent Arınç’ın koalisyon hükümeti teşkilinin engellenmesini kendi partisine faturalandırması ibretlik bir itiraftır. ‘Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrakları açmayı suç olmaktan çıkardık’ beyanatıyla, suçüstü yakalanan Arınç, şimdi eleştiri okları yöneltmekle, sorumluluktan sıyrılacağını mı zannetmektedir?” şeklinde konuştu.
15 Eylül 2015
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Sayın Basın Mensupları,
Öncelikle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye’nin çalkantılı ve kaotik gündemini ele alacağım bugünkü basın toplantımıza hoş geldiniz.
Değerlendirmelere geçmeden evvel, bizleri çok üzen elim bir kazadan kısa da olsa bahsetmek istiyorum.
11 Eylül günü, Mekke’de şiddetli yağış ve fırtına nedeniyle Mescid-i Haram’da bulunan bir vincin hacı adaylarının üzerine devrilmesi sonucunda şimdiye kadar 107 kişinin vefatı, 238 kişinin de yaralandığı açıklanmıştır.
Bizlerin derinden üzen kazada, 8 Türk vatandaşının hayatını kaybettiği, 21’inin de yaralandığı anlaşılmaktadır.
Hac faraziyesini yaparken hayatlarını kaybeden din kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Ayrıca İsrail tarafından Mescid-i Aksa’ya düzenlenen saldırıları kınadığımı bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Basın Mensupları,
Bugün sıradan söz ve tespitlerle geçiştirilemeyecek kadar etkinlik kazanmış karmaşık olayların çekim ve tesir alanındayız.
Bugün milli birlik ve bütünlüğümüzün iç ve dış kaos faillerince çevrelendiği, ilaveten karamsarlıkların hakim olduğu alacakaranlık bir dönemdeyiz.
Artık inandırıcılığı buharlaşmış mesajlara yer ve ihtiyaç yoktur.
Klişelerle, sloganlarla, şablon ve fuzuli ifadelerle gidilecek bir yer olmadığı gibi, vakit kaybına da tahammül kalmamıştır.
Türkiye’nin toplumsal huzuru baltalanmaktadır.
Hala bunu anlamak istemeyenlere tesadüf etmek ise düşündürücü bir başka sorun ve sıkıntı alanıdır.
Dayanak ve kaynağı belli olan terörizm illeti, milli varlığımız üzerinde oyunlar tertip etmekte, operasyonlar düzenlemektedir.
Hükümet ise buna teşne olmakla kalmayıp meselenin vahametini idrakte anormal zorluklar çekmektedir.
PKK alan hakimiyetini genişletip kurtarılmış şehir ve bölgeler oluşturmanın peşine düşmüşken, hükümet çözüm kanalından bu hıyanete omuz vermiş, ön açmıştır.
Cizre, Yüksekova, Nusaybin gibi ilçelerimizde yılların ağır ihmali ile sözde kanton yönetimler teşebbüsü görülürken, hükümet uyumuş veya bu fiili işgal denemesini önemsememiştir.
PKK hendekler kazıp, yöre halkını haraca bağlayıp Türk devletinin egemenlik haklarına suikastlar düzenlerken, hükümet vizyonsuzluğun, gayri milli tutumunun kurbanı olmuştur.
Şahsıma provokatör deme küstahlığını gösteren yıkım elebaşısı “Öcalan’ın düşüncesi bizim de düşüncemiz”alçalmasıyla hainliğin dibini boylarken, PKK günden güne güç kazanmış, Cizre’ye Kobani aşısı yapmak istemiştir.
Tıpkı Ortadoğu’daki izbelik görüntülerin bir benzeri Cizre ve Diyarbakır Sur’da hakimken, hükümet hala pembe tablolar çizmeye kalkışmıştır.
PKK beslemelerine, Kandil hayranlarına, aşı ekmeği hıyanet olan imzacı sözde aydınlara gün doğmuştur.
Şehitlerin kanı, adı sanı yakinen bilinen yıkım kadrolarının eline bulaşmıştır.
Erdoğan ve İmralı canisinin müştereken terfi ettirip PKK’ya armağan ettiği ne kadar isim varsa, dahil oldukları müzakere ve melanet kadrosuyla tarihe kara bir leke olarak geçeceklerdir.
Partisinin 5’inci Olağan Kongresi’nde hepten zincirlenen, acınacak duruma düşen Davutoğlu; şerleri def etmekten bahsedip müfteriliğine yenilerini katarken, tavsiyemiz aynaya bakması ve gerekli tedbiri derhal almasıdır.
Zira AKP şerrin ta kendisidir.
Terörle mücadele yerine mütareke ve müzakereye sapan Davutoğlu’nun, PKK’yı hükümete taşımanın utancını telafi etmek yerine partimize ahlaksızca sataşması, hayırcı göstermeye kalkışması kendisine yaramayacaktır.
İcazet ve vesayet altında genel başkanlık yapmaya gönüllü olacak kadar iradesi mefluç hale gelen, kendi MKYK listesini tanzim etmekten bihaber olan yamalı zihniyetin bize kuru sıkı atması, erdem ve etik ilanı yapması beyhude bir çırpınıştır.
Davutoğlu ve arkasında duran efendisi sayesinde Türkiye bir yönetim boşluğu yaşamaktadır.
Ülkemiz iktidarsızlığın elindedir.
AKP eskimiş, yıpranmış, geriye sarmaya başlamıştır.
Bu sayede ortaya çıkan istikrarsızlık sarmalı vatanımızı çevrelemiştir.
Koalisyon kurulmasına yanaşmayan, PKK’nın 10 maddesini bizim 4 ilkemize tercih eden siyasi şarlatanların millete yalan söylemesi, gerçekleri saptırması tutmayacaktır.
Brüksel’den Oslo’ya, Kandil’den İmralı’ya kadar pazarlık ve bölüşüm planlarında ana aktör olan AKP-PKK ve HDP’nin BOP’un ara istasyonları olduğu iyice belirginleşmiştir.
Dolmabahçe’de söz kesen bölücülük ortaklarının bugünlerde birbirini suçlaması, birbirine yüklenmesi yalnızca dönemsel bir kurnazlığın, stratejik bir rol paylaşımının neticesidir.
Yoksa AKP ile PKK arasında bir fark kalmamıştır.
Hükümet kurulmasının önüne geçenler, uzlaşma ve anlaşma dinamiklerini tıkayanlar bugünkü kabus dolu günlerin de bir numaralı faili olarak göze çarpmaktadır.
Kaldı ki AKP’li eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın koalisyon hükümeti teşkilinin engellenmesini zımnen kendi partisine faturalandırması ibretlik bir itiraftır.
Her şey ortadadır; AKP’nin yörüngesi kaymış, sahtekarlıkları ve demokrasi rezervindeki eksiklikleri tüm boyutlarıyla yüzeye çıkmıştır.
Kabullenilmelidir ki, ülkemiz çok cepheli körüklenen fitne ateşinin kıskacındadır.
Kimliğimiz, bekamız, ortak tarih ve kültür değerlerimiz tehditlerin odağındadır.
Bir zamanlar haklı olarak ileri sürdüğümüz kaygı ve uyarılarımızı vehim, asılsız korku, kötümserlik şeklinde yorumlayanlar şimdilerde bizimle aynı çizgiye gelmişlerdir.
Dün söylediklerimizin bugün teker teker çıkması bir kehanetin değil, millet ve tarih şuuruna sahip olmanın üzücü de olsa mükâfatadır.
Biz olacakları, olması muhtemel hadiseleri isabetle teşhis ettik ve AKP’yi yıllardan beri doğru yolda değilsin, gelişmeler ve gidişat hayırlı değil sözleriyle eleştirdik.
Türklük ve Türkiye düşmanlarına kulağını kaptıran bu zihniyet, ne teessüftür ki, bizi duymadığı yetmezmiş gibi samimiyetle bile dinlemedi.
Nitekim saklamaya imkan yoktur.
Bugün yaşadıklarımız son 13 yılın bakiyesidir.
Bugünkü kanlı mizan son 13 yılın özetidir.
Pandoranın kutusu açılmış, içinden cüsse ve cüret kazanmış ihanet çıkmıştır.
20 Temmuz’dan bu tarafa 71’i asker, 53’ü polis, 3’ü de korucu olmak üzere 127 şehidimizin kanı AKP’nin alnına yapışmıştır.
Millet kavramına ve milli emanetlere ters ve maksatlı bakış her olumsuzluğa yataklık görevi görmüş, sonuçta bölücü terörü azdırmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan Türk devletinin sinir uçlarıyla oynadıkça, milli mukavemetin bir duvarı çökmüştür.
Terör bir sonuçtur, sebepleri öne çıkarılmadıktan ve sağlıklı teşhisi yapılmadıktan sonra bu badirenin üstesinden gelmek imkansıza yakındır.
AKP’nin, bir kiralık cinayet örgütü olan PKK’dan medet umması, taviz ve siyasi diyet listeleriyle Türkiye’yi peşkeş çekmesi felaketlerin kapısını aralamıştır.
Şu ana kadar iktidarın hiçbir öngörüsü gerçekleşmemiştir.
Erdoğan ve fason Başbakan’ın hiçbir sözü adresini bulmamış, amacına da ulaşmamıştır.
Kısaca AKP isimli şer ve çıkar ittifakı, bütün ikaz ve itirazlarımıza rağmen, Türkiye’yi terörün harman yerinde saman gibi savurmuştur.
AKP sayesinde Türkiye çakılmayla son bulacak keskin bir inişe geçmiştir.
Bu inişin nerede dip yapıp nerede duracağı belirsizliğini korumaktadır.
Türkiye, milletler ve medeniyetler rekabetinde kaybedenler ve yenilenler kümesine düşmenin sınır hattına paldır küldür gerilemiştir.
Nihayetinde, AKP’nin 13 yıllık iktidar süresinde, her biri bir asra sığmayacak kadar önemli hadiselerle karşılaşılmıştır.
Bu gerçeği inkar mümkün değildir.
Ülkemiz meçhule sürüklenen metruk bir tekneye dönmüştür.
“Türkiye büyüdü, güçlendi, dev uykudan uyandı” yalanlarına bel bağlayanlar ihanete muhafızlık yapmışlardır.
“Yüzyıllık denetimden kurtulma mücadelesi başladı” hayalini görenler çözülmeye kule nöbetçiliğine memur edilmişlerdir.
“Sessiz devrim, büyük dönüşüm, onlar konuşur AKP yapar” ezberleri bozgunun şifreleri olarak sivrilmiştir.
Türkiye manevi istismar ve din tacirlerinin elinde adeta uyuşturulmuştur.
İşsizlik ve yoksulluğa ek olarak, millet altı oluşumların siyasi tasarımda menfaat karşılığı yedek lastik işlevi görmesi şuurlu ve aklı başında değerlendirmelere set çekmiştir.
Milletimizin direnç noktaları, devletin dayandığı temel ilkeler AKP tarafından iftira ve küfür yağmuruna tutulmuştur.
Haçlı emel ve hedefleri AKP’ye tutunmuştur.
AKP’nin hevesle içinde yer aldığı birleşik husumet ve hakaret cephesi Türkiye’yi linç ve işkenceye tabi tutmuştur.
Tarihte eşi görülmemiş bir hıyanet Erdoğan ve bir avuç yandaşı tarafından hayata geçirilmiştir.
“PKK tükürüğüyle boğar” diyen sefiller düne kadar AKP’nin koltuğunun altında güç devşirmiştir.
Gerçekten de Türkiye’ye diz çöktürmek, boyun eğdirmek, teslim almak isteyen ne kadar hain ve kökü dışarıda mihrak varsa AKP’nin arkasında hizaya girmişlerdir.
PKK bunlardan yalnızca bir tanesidir.
Ne acı ki, musibetlerin ve murdar iştahların ardı arkası kesilmemektedir.
Türk milleti etnik liflerine, etnik moleküllerine ayrılmanın son aşamasına ite kaka getirilmiştir.
Ve Türkiye’nin kalpgahı, beyni, hükmü şahsiyeti yıldırıcı, öldürücü darbelere maruz kalmıştır.
Olan bitenler hakikaten de kahredicidir.
Türkiye sevdasından iz ve eser bulunmayan, ahlak ve iman ölçülerinden bihaber olan haram ve hıyanet kadroları Türkiye’yi PKK’nın nişangâhı olarak seçmişlerdir.
Erdoğan’ın demokratik açılım adını verdiği yıkım, çözüm süreci olarak ilan ettiği ihanet süreci en sonunda ülkemizin kuyusunu kazmakla kalmamış, iç savaş şartlarını doğurmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan 27 Nisan 2013’de bakınız ne diyordu:
“Şu anda biten, şu anda sona eren, sadece 30 yıllık terör değil, çok daha uzun yıllara yayılmış bir sorunlar manzumesidir.”
İki yıl önce terör bitti ilanıyla mangalda kül bırakmayan bu şahıs şimdi ne yapacak, gafletinin, bir adım sonrasını göremeyen ufuksuzluğunun bedelini nasıl ödeyecektir?
Erdoğan, çözülme süreci propagandası yaparken, “Türkiye için karanlık bir devrin kapıları kapanıyor” diyordu.
“Yeni bir evreye, yeni bir kulvara girildiğini” müjdeliyordu.
“Makûs talihin değiştiğini” iddia ediyordu.
Cudi’de çiçek toplanacak, Ağrı’da piknik yapılacak, Dicle ve Fırat’ın sularında korkusuzca serinlenecek, özlemler vuslata dönüşecekti.
Özlemler vuslata dönüşmedi, ama vuranlar, çalanlar, kıyanlar, katledenler amacına kavuştular.
Sormak gerekiyor ki, Türk milleti nasıl kandırıldı, bu tuzağa nasıl çekildi?
Milliyetçi Hareket Partisi’nin savrulduğunu söyleyen Erdoğan, asıl kendi vicdan ve ahlakındaki savrulmanın hangi noktalara vardığını ne zaman görecek ve idrak edecektir?
Dünüyle çelişen, şahsı ve fikriyatıyla sürekli ters düşen bir omurgasızlığın izahı nasıl yapılacaktır?
Erdoğan bir ara, MHP’nin hiçbir kaygısı gerçekçi değil diyordu.
Tek arzumuzun şehitlerin gelmesi olduğunu yüzsüzce, utanmadan, sıkılmadan, en ufak bir vicdan azabı duymadan ileri sürüyordu.
Kalbinde Allah korkusu taşıyan birileri açıkça itiraf etsin; 20 Temmuz’dan bu tarafa geçen yaklaşık iki aylık sürede 127 şehidin sorumlusu kimdir?
Dökülen kanların azmettiricisi hangi alçaklardır?
Katiller ortadadır da, bunların arkasında duran, çözüm diye silahlanmalarını izleyen, vatana bombalarla yığınak yapmalarına göz yuman işbirlikçiler nerededir?
“PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin” diyen Erdoğan nasıl temize çıkacaktır?
“Kürtçe yasağını biz kaldırdık, bana Serok Ahmet diyorlar” sözlerini pişkince açıklayan Davutoğlu, günahlarından nasıl arınacaktır?
“Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrakları açmayı suç olmaktan çıkardık” beyanatıyla suçüstü yakalanan Arınç, şimdilerde partisine eleştiri okları yöneltmekle, “Kuruluş yıllarında bizdik, şimdi bene döndük” demekle sorumluluktan sıyrılacağını mı zannetmektedir?
“Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor” diyen AKP lejyonerleri neredesiniz?
“Öcalan dünyanın geleceğini çok iyi okuyor”, “Öcalan’ın olayları okuma tecrübesi var”, “Öcalan bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor”, “Öcalan’ın geniş bir prestij alanı var” ifadeleriyle AKP’ye sızmış PKK dönmeleri hangi deliktedir, hangi mihnetin altındadır?
Erdoğan, Türkiye’nin çözüm süreciyle terör meselesini sonlandırma noktasına geldiğini söylerken, bugünleri hiç hesap etmiş midir?
29 Nisan 2013’de, “Bu süreç, şiddetin bir yöntem olmadığını fark edildiği, şiddetin terk edildiği, fikrin ve siyasetin egemenlik ilan ettiği bir süreçtir” diyen Erdoğan’a mı inanalım;
Yoksa 6 Eylül 2015’de, “Çözüm süreci bunlar tarafından ihanetle değerlendirildi. Çözüm Sürecini bunlar adeta Güneydoğu’da, kısmen Doğu’da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler”, diyen Erdoğan’a mı kanalım?
Türk milleti bu iki uç noktada duran hangi Erdoğan’a itibar, hangisine itimat etmelidir?
Bu çelişkilerin vebali olmayacak mıdır?
Bu tarihi kırılma ve sürüklenmenin hesabı mahşeri vicdan tarafından sorulmayacak mıdır?
Silahlar susacak, teröristler sınır dışına çıkacak, fikirler konuşacaktı.
Analar ağlamayacak, ekonomi büyüyecek, barış gelecekti.
Çocuklar babasız kalmayacaktı.
Erdoğan çözüm için her yola başvurmaktan bahsediyordu. Gerekirse “baldıran zehrini içeriz” diyordu.
Çözüm sürecinden taviz yok, geri adım yok kararlığındaydı. Bu yola canını koyduğuna vurgu yapıyordu.
Açılımdan vazgeçmenin, açılımın karşısında durmanın bu ülkeye, bu ülkenin evlatlarına ihanet olacağını bizzat Erdoğan söylüyordu.
Geçtiğimiz Temmuz ayının son günlerinde, “Çözüm süreci istismar edildi, maalesef karşılığını bulmadı, milli birliğimize kast edenlerle devam ettirmek mümkün değil” diyen Erdoğan, açılımdan vazgeçmekle, çözüme sırt dönmekle bizzat tarifini yaptığı ihanete kendisi düşmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı her sözüyle kendisini yalanlamış, tenakuz çukurunda geçmişini yok saymıştır.
Çözülme sürecinin iğrenç tarifini Kandil ve İmralı’dan alıp ihanet mutfağında ısıtan, sonra da işler sarpa sarınca buzdolabına kaldıran aynı Erdoğan’dır.
Lütfen hatırlayınız; Çözüm Süreci planladığı gibi gelişiyordu, Erdoğan 2013 yılın Mart ayında böyle demişti.
Süreçle ilgili kurullar kuruluyor, kanunlar çıkarılıyor, demokratikleşme paketleri hazırlanıyordu.
Teröristler silah bırakacak, Türkiye bahara kavuşacaktı. İddialar buydu.
Zap suyu gibi coşulacak; Dicle, Fırat, Murat gibi barışa, kardeşliğe akılacaktı.
Munzur Dağlarından kardelenler toplanacak, Cudi Dağı’ndan yediverenler, Ağrı Dağı’ndan çiğdemler derlenecekti.
Annelere ölüm haberleri yerine çiçekler verilecekti.
Şimdi annelere evlatlarının acı haberi peş peşe veriliyor.
Şimdi annelerin gözyaşları sel olup ummanlara akıyor.
Türkiye’ye yeni ufuklar açılacak, şaha kaldırılacak, zaptedilemez bir ülke haline getirilmesi sağlanacaktı.
Recep Tayyip Erdoğan özetle, öteden beri bunları söyleyerek milletimize hayal ve umut satmıştı.
AKP’nin hiçbir iddia ve hedefi dikiş tutmadı.
Hiçbir cılız vaat yerini bulmadı.
Türk milleti aldatıldı, terörün kanlı ve hain ellerine resmen, belgeli, delilli bir şekilde bırakıldı.
Bedeli ne olursa olsun başaracağız diyen Erdoğan’dan ortada eser kalmadı.
Bu Türkiye için, açık açık gelen, göre göre ağlarını ören büyük bir bozgun, vahim bir çözülme kurgusudur.
Çözümün çöküş olduğu kapatılsa da, akıbetin kanlı ve mayınlı olduğu saklanamadı.
Sürecin, silahlanma, taviz, onursuzluk, milli haklardan vazgeçme süreci olduğu hep gizlense de, gerçekler belliydi.
Oslo’da, ismi bizde saklı İngiliz Büyükelçinin arabuluculuğunda, PKK’ya eyalet modeli, teröristlerin affı, statü taleplerinin karşılanması, İmralı canisinin özgürlüğü sözü verilirken, Erdoğan’ın ruhunu Kandil ele geçirmişti.
Oslo’ya görevlendirilen AKP memurları, PKK’nın şehirlerimizi bombalarla doldurmasını itiraf etmişler, teröristlere yalvar yakar halde devlet umurunu yerle bir etmişler, milleti sırtından hançerlemişlerdi.
AKP’nin kirli ve kokmuş sicili aziz milletimizin tam anlamıyla malumudur.
Biz bu yürek burkan, geliyorum diyen acınası ve isyan ettiren gelişmeleri çok önceden okuduk.
Şahsım, PKK’nın sözde çözüm ve barış sürecinde güçleneceğini, Türkiye’nin başına daha büyük belalar saracağını söylerken, Erdoğan bize iftira atıyordu.
Çözüm süreci bu kıvam ve dozda giderse çok büyük siyasal, sosyal sorunlar doğuracak ve Türk milleti etnik temelli bölücüler tarafından tahrip edilecektir derken, AKP sözcüleri MHP’ye hücum ediyorlardı.
Biz, PKK’nın silah bırakması Akdeniz’in kuruması kadar imkansızdır derken, havuz medyası PKK dışarı, umut içeri başlıkları atıyordu.
Yine biz, PKK silah bırakmaz, emellerinden vazgeçmez, terörü durdurmaz, bölücülükten caymaz dedikçe, AKP’li yöneticiler namlunun ucunda çiçekler açacak havasındaydılar.
PKK bırakınız geri çekilmeyi iyice konuşlanıyor dedim, şehitleri istismar etmekle suçlandık.
PKK silahlanıyor dedim, kandan besleniyor dediler.
Şehitler ölmez, vatan bölünmez dedim, edepsiz dediler.
PKK bombaları şehirlere taşıyor dedim, korkarak, kendine güven duymayarak bir yere varılmaz, ecdada bak dediler.
PKK’ya katılımlar hiçbir dönemde olmadığı kadar arttı dedim, çözüm süreciyle varlık zeminimizi kaybedeceğimizi söylediler.
Kimin zemin kaybettiği artık nettir.
Kaybeden sadece AKP değil, Türkiye’dir.
Kaybeden Türk milletidir.
AKP, aziz ülkemizi üç beş teröristin insaf ve keyfine terk etmiştir.
Şehitlerimizin, trajik bir şekilde tırmanan terör eylemlerinin bir numaralı sorumlusu Erdoğan ve AKP-PKK hükümetidir.
29 Temmuz 2015 günü, TBMM Genel Kurulu’nda konuşan dönemin Başbakan Yardımcısı Arınç, Milliyetçi Hareket Partisi’nin süreç ihanetine yönelik eleştirilerini haklı bulduğunu açıklayarak Erdoğan ve AKP’nin tüm tezlerini bizzat çürütmüştür.
Biz haklıysak, AKP haksız ve hıyanete ortaksa bunun milletimiz tarafından sandıkta gösterilmesi en demokratik beklenti olacaktır.
Gerek Davutoğlu, gerekse de Erdoğan süreç ihanetinin PKK’ya silah depolama konusunda arayıp da bulamadığı bir imkan sağladığını söylemişlerdir.
O halde, Türkiye’ye çevrilen silahların, patlayan bombaların, kurulan pusu ve tuzakların hepsinde AKP’nin izni, dahli ve parmağı vardır.
PKK güdümlü füzelere ulaşırken sarayda keyif sürenler vebal altındadır.
PKK ağır silahlarla senaryosu yabancı başkentlerde yazılan iç savaşa yönelik talim yaparken, ayakkabı kutusu dolduranlar birinci derecede suçludur.
Bu silahları kim ya da kimler vermektedir?
Hangi ülkeler sıra sıra Türkiye’ye düşmanlık kuyruğuna girmiştir?
PKK, bombaları nereden, hangi silah baronlarından temin etmektedir?
Özellikle ABD, Almanya ve Fransa’nın PYD’ye verdiği silah ve cephanelikler bilinmekte midir?
Türkiye nasıl bir darboğazda, nasıl bir kumpasın makasındadır?
İsrail’e tepki için BM’ni arayan, ama kendi ülkesini terör zulmüne bırakan Erdoğan bunların farkında mıdır?
Örtülemez bir gerçektir ki, süreç ortakları Türk milletinin karşısındaki hain bloktur.
Hiçbir hükümet üyesi ve sözde devlet adamının; ben masumum, bilmiyordum, uyuyordum, fark edemedim, kandırmışlar, pardon deme lüksü yoktur.
Şunu bilmek lazımdır ki, çözüm süreci denen kanlı ve terör süreci Erdoğan ve Davutoğlu’yla beraber alayının başını yakacaktır.
Değerli Basın Mensupları,
Yaşanan feci terör saldırılarından sonra, toplumsal basınç ve hassasiyet artmış, gerilim düzeyi kontrol eşiklerinden taşmıştır.
Önemle ifade etmek isterim ki, etnik kutuplaşma tehlikeli boyutlar kazanmıştır.
Doğu-Batı ayrımı birileri tarafından alenen kaşınmaktadır.
Bu durum Tükiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür.
Türk milleti haklı ve meşru olarak terörü lanetlemektedir.
Bunda bir beis yoktur.
Şu işe bakınız ki, dünkü akillerin bir bölümü teröre karşı toplanma çağrıları yapmaktadır.
Milli ve demokratik tepkiler takdir edilecek kıvam ve derecede olsa da, zaman zaman endişe verici provokasyonların önüne geçilememektedir.
Türk-Kürt çatışması için zemin ve zaman kollayan mihraklar yine devrededir.
Kardeş kavgası çıkarmak için el ovuşturan insan müsveddeleri, devlet içine yuvalanmış çeteler, AKP güdümlü paramiliter gruplar, çakma ocaklar, kapalı devre çalışan oluşumlar sokakları hareketlendirmek için kavga tetikçiliği yapmaktadır.
Bursa Yenişehir, Bolu Mudurnu, Karaman Ermenek, İzmir Bergama, Antalya Alanya ve Manavgat, Kırşehir, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere, birçok il ve ilçemizde kaygı verici cepheleşmeler gözlemlenmektedir.
Yollarda otobüsler taşlanmaktadır.
Sırf Doğu’dan geldikleri için tarım ve inşaat işçileri hedef yapılmaktadır.
Gazete ve parti binaları kundaklanmaktadır.
Ne yazıktır ki, cepheleşme toplumsal taban bulmuştur.
Sarayın arkasında bağlı duran, kendilerine Osmanlı Ocakları diyen, aslında aziz ecdadımızın ruhunu zedeleyen, mirasını lekeleyen Bizans’ın varisi güruh nifak saçmaktadır.
Bu güruhun kimi zaman bozkurt işareti, kimi zaman zafer işaretleriyle toplumsal heyecanı ajite ettiği görülmektedir.
Malum liderlerini kefenli gören ve kendilerine kefen giyen askerler tanımı getiren bu tekfur kalıntılarının nifak ve bozgunculukları tüm netliğiyle meydandadır.
Kaçak sarayda hazırlanan kaos planları organize suç ve mafyatik oluşumlar tarafından sahaya indirilmektedir.
Erdoğan 400 milletvekili için Türkiye’nin mahvını projelendirmekte, PKK ile eşgüdüm halinde şiddet yatırımı yapmaktadır.
Kitleler galeyana getirilmektedir.
Etnik hazımsızlık toplumsal hücrelere servis edilmektedir.
Bu maksatla da MHP üzerinde oyunlar oynanmaktadır.
Ticari ve siyasi kartvizitlerinde eski Ülkücü yazan bir avuç satılmış ve devşirilmiş isim, Erdoğan’nın yanında dizilerek MHP’ye çelme takmanın hevesindedir.
Milli duygular kışkırtılarak Kürt düşmanlığı özendirilmektedir.
Kanunsuz hiçbir eylemin içinde bir tek Milliyetçi-Ülkücü bulunmamış, bundan sonra da bulunmayacaktır.
Hiçbir dava arkadaşımız, hiçbir partilimiz sağa sola saldıran gözü dönmüşlerin içinde yer almamış, almayacaktır.
Biz terörü lanetleyip şehitlerimize sahip çıkarken taşkınlıklardan özellikle uzak durduk; ölçüsüz, kontrolsüz, seviyesiz saldırıların taraf ve faili katiyen olmadık.
İçimiz acıya acıya, gelişmeler karşısındaki eleştirilerimizi demokratik sınırlarda gösterdik.
Bozkurt yapıp gazeteleri taş yağmuruna tutanların, Bozkurt yapıp oraya buraya sataşanların bizimle bağ ve bağlantısı kesinlikle yoktur.
Bu kapsamda sorumlu ve suçlu aranıyorsa kaçak sarayın etrafında toplanan, maşa olarak kullanılan şuursuz kalabalıklara bakılması isabetli olacaktır.
Kürt kökenli kardeşlerimiz milletimizin kopmaz, yeri dolmaz ve ayrılmaz birer mensubudurlar.
PKK ile Kürt kökenli kardeşlerimizi bir ve aynı görmek tam bir cinayettir.
Terör örgütünün gayesi, varmak istediği menfur aşama da esasen budur.
PKK ile Kürt kökenli kardeşlerimizi eşitlemek milleti inkar eden, Türkiye’nin altını dinamitleyen kör bir tuzaktır.
Bu tuzağa hiçbir sağduyulu vatandaşımız itibar etmeyecek, hiçbir dava arkadaşımız düşmeyecektir.
Hiç kimseye kökeni, mezhebi veya derisinin rengi merceğinden yaklaşmadık, yaklaşmayız.
Hiç kimseye doğduğu yöreye, anasının diline göre muamele etmedik, etmeyiz.
Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin tamamına aynı nazar ve hisle bakmaktadır.
Ortak kültür ve tarih şemsiyesinin altında toplanan büyük bir aile olduğumuz gerçeğini asla unutmadan, sadırdan satıra, gönülde dile dökülen muhabbet ve kardeşlik mesajlarımızla herkesi bir gördük, birlikte kabul ettik.
Eğreti kahramanlıklara, sahte çığırtkanlara, görevli provokatörlere yüzümüz tamamıyla dönüktür.
Psikolojik harekatlar, casusluk manevraları, algı operasyonları, yalan ve aldatma düzenekleri bizim ne kardeşliğimizi bozabilecek, ne de milli birliğin surlarında delik açabilecektir.
Bu konuda kararlıyız.
Türkiye’nin yılmaz bekçileri, Türk milletinin son siperi olduğumuz bilincinden bir an olsun ayrılmadan, kriz ve kargaşa mucitlerinin oyunlarını ters yüz etmek için her zamankinden daha da hazırlıklıyız.
Biliyoruz ki, içe kapanan, içe kıvrılan, iç savaş çarkına kapılan bir Türkiye Allah muhafaza ikiye bölünebilecektir.
Tecrit edilmiş, kızağa çekilmiş, kenara itilmiş, sekteye uğratılmış toplumsal denge ve düzenin yeniden inşası eğer mümkün olmazsa, ülkemiz kim vurduya gidecektir.
Türk milleti nefret ve güvensizlik dalgasını aşmak için mutlaka insitayif almalı, tavır ve irade göstermelidir.
Baskı rejimini ihdas, korku devletini ihya, demir yumrukla yönetimi ifa etmenin peşine düşmüş cahiliye devri artıklarına aradıkları fırsat ve imkanı vermemek milli bir görev olmalıdır.
Leş arayan, ganimet avına çıkan saray müfrezelerini püskürtmek, bunların kuşatmasını yarmak ancak sandık yoluyla olabilecektir.
Anlık kızgınlıkların ölümcül sonuçlara meydan açacağını görmek şarttır.
Bizim kimseden korkumuz yoktur.
Tüm çabamız Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini güven ve emniyete almaya dönüktür.
Bizim ikram edecek bir vatanımız yoktur.
Kimse boşuna yorulmasın, boş yere hayal kurmasın; bizim vazgeçecek, geride bırakacak, unutacak, hatırdan çıkaracak bir tek insanımız bile olmayacaktır.
Türkiye bizimdir, herkes Türkiye’dir.
Türk milleti kardeşlikle geçen asırlar içinde sabırla kaynaşmış büyük ve anıtlaşmış beşeri bir cevherin adıdır.
Doğulusu batılısı, güneylisi kuzeylisi Türk milletinin özü, cüzü, feda edilemeyecek birer parçasıdır.
İktidar uğruna devleti yozlaştıranlara, koltuk için terörü kullananlara, bölgesel ve küresel cinayet tezgahı için taşeronluk yapanlara 78 milyon Türk vatandaşının bir cevabı olmalıdır.
Bakınız Suruç katliamının esrar perdesi hala çözülememiştir.
Terör saldırılarının hangi amaç ve motivasyonla tırmandığı henüz gizemini korumaktadır.
Türkiye’nin siyasi ve sosyal istikrarsızlığının asıl neden ve temelinde nelerin olduğu soru işaretleriyle doludur.
7 Haziran sonrası koalisyon kurdurmayanlarla terör kartını masaya koyanların arasındaki doğrusal korelasyon tüm yönleriyle aydınlığa kavuşur, küresel ayak oyunları ve mazisi bir asrı aşan nifak örtüsü aralanırsa her şey gün yüzüne çıkacaktır.
Biz bundan eminiz.
İstihbarat başka işler meşgulken, şehirlerimize ve dağlarımıza döşenen tonlarca bombaların, canilerin elindeki silah ve mühimmatların hangi çevre ve karanlık odaklardan temin edildiği hala cevap bekleyen bir sorudur.
Tahmin ve yorumlarımız bizi yanıltmıyorsa, iktidarı elinde tutan işbirlikçiler Türkiye üzerinde kumar oynamaktadır.
Nitekim iktidarın ve düne kadar masada beraber poz verdiği kanlı örgütün zorbalık ve zalimlikten başka dayanak ve çareleri kalmamıştır.
Unutmayalım ki, topluma söyleyecek bir şeyi olmayanlar, geleceğe anlatacak bir hikayesi kalmayanlar sadece şiddet, sadece vandallık üreteceklerdir.
Miadı çoktan dolan AKP, yabancı güçlerin elinde ölüm mekanizmasına dönen PKK, bunların arasında gün be gün eriyen Kandil matruşkası HDP, melun ve marazi bir kurgunun üçlü havarisidir.
Bütün hesaplar Türkiye’nin bundan sonra kimin tarafından belirleneceği, nasıl bir toplum ve devlet yapısına sahip olacağı üzerine şekillenmektedir.
Ya milli ve üniter devlet kuruluş ilkelerine göre gelişip korunacak, ya da Türkiye Cumhuriyeti çökecek, özerklikle başlayan çözülme başkent Ankara’nın tarihsel emanetlerini yutacaktır.
Ya Türk milleti bir ve bütün halde kalacak, ya da kışkırtılan, tetiklenen, kırılan etnik kimlikler aziz vatanımıza cehennemi yaşatacaktır.
Durum bu kadar kritik, seçenekler bu kadar azdır.
Değerli Basın Mensupları,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilk günden itibaren karşı çıktığımız AKP-PKK terör şirketinin büyük bir tuzak olduğunu ısrarla vurguladığımız andan bugünlere geldik.
Mehmetçiğimizi ve polislerimizi katletmek üzere emirler yağdıran terörist elebaşları ile yapılan Oslo görüşmeleri,
Otuz bin insanın katili olan İmralı canisi ile pazarlıklar,
İhanet projeleri için adına akil denilen çürümüşlerin seferber edilmesi,
İl valileri üzerinden polisimizi karakollarına, askerimizi kışlalarına çekerek meydanların PKK’ya bırakılması gibi sayısız namertlikler aziz milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.
AKP’nin açılım ve çözüm dediği süreç ihaneti tıpkı yıllar önce söylendiği gibi bir fırsata, ama PKK için altın bir fırsata dönüşmüş, çözüm ise yerini çözülmeye bırakmıştır.
Bizi endişelendiren kuşkusuz ki, AKP zihniyeti ve bu ağır vebali üstlenenler millet huzurunda hesap verirken, yaralarını sarmakta zorluk çekecek olan aziz milletimizin ödeyeceği bedelin ne olacağıdır.
Terör elbette ki çok acı ve gerçek vicdan sahipleri için sarsıcı, iktidar kadroları için ise şayet bir ahlak kırıntısı kalmışsa ibret vericidir.
Milletimize büyük kayıplara neden olan ve bundan sonra da olacağı anlaşılan PKK terör saldırılarındaki sorumluluklarını itiraf etmek için işbirlikçi AKP yöneticilerinin hala vakitleri vardır.
Böylesi bir yüzleşme onları ileride karşılaşmaları mukadder olan yargılanma süreçlerinde alınlarına yapışacak vatan hainliği yaftasından bir nebze olsun kurtarabilecektir.
Geçmişte yıkım projesinde ne pahasına olursa olsun sonuna kadar gideceğini açıklayan Erdoğan ve AKP hükümetinin bilmesini isteriz ki, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’ye çok ağır maliyeti olacak bu yıkım ve çözülme sürecini ne pahasına olursun durdurmaya azimli, kararlı ve hazırdır.
Türk milleti de, AKP’nin bütün uğraşlarına rağmen, çok şükür ki aziz varlığı için can vermiş vatan evlatlarını kucaklayacak, gözyaşı dökecek ve dualar etmeye devam edecek kadar asaletini, şuurunu, sadakatini korumaktadır.
Milletimizin arasına duygusal kopuş sızamayacaktır.
Bu yüksek ahlak ve karakter her türlü şükranın üstündedir.
Ancak, hükümet ihmali ile yaşatılan bu dehşet tablosunun çözümü asla tasvip etmediğimiz şekilde sokaklarda hak ve öç aramakta değil seçimle iktidarı değiştirmekte yatmaktadır.
Buradan vatandaşlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum:
Türkiye Cumhuriyeti devleti çok daha büyük badirelerden alnının akıyla çıkmıştır.
Türk milleti binlerce yıldır yaşadığı fetret devirlerinden büyük bir uyanış ve şuurla parlamasını bilmiş muktedir bir millettir.
Türklük Anadolu’da kurucu kadroların attığı temeller üzerinde Cumhuriyetimiz etrafında bir devlet yapılanmasına karar vermiş ve bunu adım adım sağlamlaştırarak çağdaş ve kudretli bir devlet olabilmiştir.
Egemenliğin yegane kaynağı olan milletimiz, güvenlik ve esenliğini koruması ve sürdürmesi için devlet erkini yetkilendirmiş ve görevlendirmiştir.
Bu milli irade Anayasamıza yansımış ve hukuki anlamını bulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti vatana yönelecek tehdit ve tehlikelere karşı yeterince güçlü, disiplinli ve yetişmiş kurum ve insan birikimine sahiptir.
Devletin potansiyel gücünün AKP döneminde köreltilmesi için yürütülen kara propaganda ve ince hıyanet mühendisliği, bu muazzam kudretin ataletine neden olmuş ve toplum nazarında sorgulanmalarına yol açmaya başlamıştır.
Buna diyecek bir şey yoktur.
Fakat devletin kudretini zaafa uğratan faktörler kendi bünyesinden gelen dinamikler değil, tamamen yıkıma odaklanmış AKP hüviyetli hükümetlerin PKK teröristleriyle pazarlık stratejilerinin bir sonucu olmuştur.
Bu süreç istihbarat-değerlendirme-karar ve icra gibi terörle mücadelede vazgeçilmez mekanizmalarını bozmuş ve otuz yıllık tecrübelerin formatına zarar vermiştir.
Bu itibarla, kendisine anayasal yetki ve sorumluluk verilmiş istihbarat, güvenlik ve savunma kuruluşları bütün nitelikleri ile ayakta dururken vatandaşlarımızın kendilerini onların yerine koyarak terörizmle mücadeleye soyunmaları asla kabul edilemeyecek bir yanlıştır.
Ve de bu, PKK ve diğer terör örgütlerinin ara plan hedeflerinin tuzaklarına düşmek demektir.
Anlaşıldığı kadarıyla milletimiz hükümetin terörle mücadele iradesini kaybettiğine artık kesin kanaat getirmiştir.
Kendince meşru gördüğü yol ve yöntemlerle öfkesini ve tepkisini daha fazla tutamaz hale gelmiştir.
Terörün ve iktidar çaresizliğinin devamı halinde kabarmaya başlayan toplumsal itirazların ayaküstü mesajlarla önlenemeyeceğini artık görmek lazımdır
Değerli Basın Mensupları,
Ekranları Başında Bizi İzleyen Muhterem Vatandaşlarım,
Terörle mücadele kararı, yöntemi ve yürütülmesi dağınık ve koordinasyonsuz halde; ordunun, polisin, istihbaratın, diplomasinin veya adaletin değil topyekûn siyasal iktidarın uhdesindedir.
Zira terörle mücadele siyasi bir karardır.
AKP kadrolarının tarihi tökezlemelerine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinde her türlü terörü ve güvenlik zafiyetini önleyecek kuvvet ve dirayet vardır.
Olmayan şey bu kudreti terörizme karşı kullanacak olan siyasal iradedir.
Sonuç itibariyle, bu zillete daha fazla katlanmak istemiyorsak;
Bu gücü etkili ve caydırıcı olarak kullanacak bağımsız bir siyasal iradeyi,
Kendi elini ve ayağını teslimiyetçi ilişkilerle bağlamamış bir siyasal iktidarı,
Bir yandan teröristlerle görüşüp diğer taraftan birlikleri kışlasına hapsetmeyen ilkeli kadroları,
Ve sonuç almak için illaki bir şeyler vermenin şart olduğuna inanmamış milli ve ahlaklı bir hükümeti işbaşına getirmek mecburiyet haline gelmiştir.
Açıkça beyan ve ilan ediyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’yi dirliğe, huzura, barışa ve güvenliğe ulaştırmak için iktidara taliptir.
Terörün kökünün kazınması ancak milliyetçi ruh ve akılla sağlanacaktır.
Dökülen şehit kanlarının hesabı Milliyetçi Hareket Partisi tarafından mutlaka sorulacaktır.
Çözüm süreci aksamasın kisvesi altında üstlendikleri görevleri kötüye kullanan, terörist faaliyetleri seyreden, silahları indiren, kademe kademe ricat eden, buna sebebiyet veren yetkisi ve makamı ne olursa olsun, herkesin adalet önünde yakasında tutulacaktır.
Terör bitsin, Türkiye büyüsün isteniyorsa biz hazırız.
Bölücülük yenilsin, millet yükselsin dileniyorsa biz göreve varız.
Türkiye’nin geleceği için biz sorumluluk almaya istekliyiz.
BOP’un Kürdistan sapkınlığı doğmadan boğulacaksa, 1 Kasım’da iktidara adayız.
Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü sakatlamanın önüne geçilmesi müzakereci bir zihniyet, Türk ve tarih düşmanı bir siyaset ekolü tarafından olamayacağı görülmelidir.
Bilinmelidir ki, AKP-PKK tasfiye edilmeden, Türkiye’nin tamir ve tahkimi imkânsızdır.
Güzel ülkemizi düşürmek için yerçekimiyle yarışanlara yeter artık demenin şafağı sökmek üzeredir.
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’yi sahipsiz bırakmayacaktır.
Vefa, cefa, deva ve feda hareketi olan MHP, Türk milleti için gözünü daldan budaktan esirgemeyecek, son aşamada ihanetin belini kıracaktır.
Hayal ufkumuzda sınır yoktur.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket olarak yenilgi kabul etmeyiz.
Bittiği yerden yeniden başlamak başlıca vasfımızdır.
Ne sarayın komploları, ne Davutoğlu’nun acizlikleri, ne küresel tuzak ve senaryoların şiddeti bizi yolumuzdan, 46 yılın verdiği aşk ve şevkin istikametinden çeviremeyecektir.
Sözlerime son verirken, aziz hatıraları etrafında kenetlendiğimiz şehitlerimize bir kez daha Rabbim’den rahmet diliyorum.
Maddi vücutlarının ufuklarımızdan çekilmeleri onlara duyduğumuz hasreti asla dindirmeyecek, feragat ve kahramanlık dolu anıları ebediyen unutulmayacaktır.
Muhterem şehitlerimizin ailelerine ve milletimize bir kez daha başsağlığı temenni ediyorum.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, katılımlarınızdan dolayı her birinize teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.
Bir yanıt bırakın