Devlet BAHÇELİ’nin teşkilatlara gönderdikleri genelge
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti kutlu bir mücadelenin eseri, yüksek bir faziletin emeği olarak 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuş ve tarih sahnesindeki yerini almıştır.
Geçmişten bugüne sayısız miras ve hatıra yeni kurulan Türk devletiyle buluşmuş ve bütünleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin doğumuyla Türk tarihinde altın bir sayfa açılmış, yeniden diriliş milletimizin bizzat refakatiyle filizlenmiştir.
Büyük Türk milleti istiklaline, istikbaline, hayat ve varlık haklarına kayıtsız şartsız sahip çıkacağını bu vesileyle en iyi şekilde göstermiştir.
Türkiye, yalnızca 91 yıllık birikim ve tecrübenin sonucu olmayıp, mazisi asırları aşan muazzam bir seziş gücünün, çağları kavrayan bir zeka ürününün, insanlığa örnek olan bir fedakarlık kültürünün, hepimizi bağrında toplayan bir kaynaşma ve kucaklaşma ruhunun aziz emanetidir.
Ne var ki, Türkiye’miz bugünlerde çok zorlu günler yaşamaktadır.
Türk milleti eşine ve benzerine çok az rastlanacak bir bunalımın tesir, tazyik ve tahribi altındadır.
Yüzyıllardır Türk’e diş bileyen, milletimize kin besleyen, var oluşumuzun ana kaynaklarına düşman olarak bilinen çevreler son zamanlarda iyice azıtmışlar, iyice azmışlardır.
Yerli ve yabancı mihraklar yattıkları kış uykusundan çoktan uyanmışlar, karşımızda sıra sıra dizilerek saldırı düzeneğine geçmişlerdir.
Maalesef Türkiye çok ağır, çok tehlikeli bir operasyona tabi tutulmuştur.
İşbirlikçilerin gözünü kan bürümüş, vicdanlarındaki nefret gün yüzüne çıkmıştır.
Türk milletinden intikam almak amacıyla küresel güçlerin nam ve hesabına çalışan soysuzlar, uzaktan kumanda edilen kirli ve karanlık yüzler son zamanlarda pervasızlıkta yepyeni rekorlar kırmışlardır.
Türkiye’nin karşısında bir nevi kutsal ittifak kurulmuştur.
AKP Hükümeti ise bu şer ittifakına gönüllü olarak yazılmış, heyecanla katılmıştır.
Hükümet Türkiye’yi yönetme ehliyetini ihanet masalarında düşürmüş, üstlendiği siyasi sorumluluk liyakatini tamamen kaybetmiştir.
AKP, ülkemizin karşında oluşan nifak cephesinde aktif olarak yerini almış, teröre ve teröriste destek çıkmış, önünü açmış, elinden tutmuştur.
PKK, AKP’yle ortaklık kurmuş, ortak amaç etrafında birleşmiştir.
Bölücülük AKP’yi ele geçirmiş, hainler AKP’yi tutsak almıştır.
Acı da olsa PKK artık iktidardadır, Bakanlar Kurulu sıralarında temsil edilmektedir.
Türk Cumhuriyeti’nin ilke ve esasları AKP-PKK koalisyonu tarafından birer birer çiğnenmekte ve harabeye çevrilmektedir.
Tehdit inanılmaz düzey ve seviyelerdedir.
Mehmetçik katillerini koruyan ve kollayan; bunlara silah ve cephane veren, Irak’ın kuzeyinde barınmalarına imkan sağlayan peşmerge AKP sayesinde meşru bir güç olarak takdim edilmektedir.
Görülmektedir ki, AKP Hükümeti, vatan topraklarını teröristlerin kullanımına ardına kadar açmış, özellikle Barzani’nin silahlı unsurlarına geçiş üstünlüğü sağlamıştır.
Sözde tezkere çıkararak Ayn el-Arap’a (Kobani) peşmergelerini gönderme kararı alan Barzani’ye Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi güvence vermiş, kolaylık sağlamış, topraklarımızı kirlettirmişlerdir.
PKK’nın bir numaralı destekçisi Barzani’nin, 150 kişiden oluşan silahlı peşmergesini Türkiye üzerinden Ayn el Arap’a intikal ettirmesi tarihi bir hata, tarihi bir rezalettir.
Hükümet, IŞİD terörüyle çatışan PKK-PYD terörüne can simidi uzatmış, destek vermiş, lojistik imkan sağlamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PYD’ye terör örgütü demesi, ABD’nin silah ve mühimmat yardımını eleştirmesi sadece durumu ve günü kurtarmaya yarayan basit bir kurnazlıktır.
ABD ve Avrupa’dan PKK-PYD’ye silah yağmaktadır.
AKP Hükümeti de buna göz yummakta, aracı olmaktadır.
PKK’nın silahlanması, PYD’nin silahla donatılması Türkiye’nin etrafında kurulan ve kurdurulan ölüm tuzağıdır.
Terör örgütlerine giden silahların gerçek hedefi Türk milletidir.
Yarın, IŞİD riski hafiflediğinde terör örgütleri bu defa rotayı tam olarak Türkiye’ye çevireceklerdir.
Bunu görmemek için ya hain ya da gafil olmak lazımdır.
AKP’nin ne dediği, nerede durduğu, neyi savunduğu belirsizdir.
Başbakan’dan bakanlara kadar herkes ayrı tellerden çalmaktadır.
Cumhurbaşkanı’yla Başbakan farklı farklı konuşmakta, keşmekeşlik ur gibi her tarafı sarmaktadır.
Madem PYD terör örgütü olarak kabullenilmektedir; o halde Ayn el Arap’a fiili koridor açılması, bu örgütün silahlandırılıp desteklenmesi nasıl izah edilecektir?
Erdoğan’ın 19 Ekim’de Obama’yla yaptığı telefon görüşmesini duyururken; “peşmergenin Ayn el-Arap’a geçişini ben istedim” demesi PYD-PKK’ya nefes aldırmak değil midir?
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın bir yanda PYD’yi terör örgütü ilan edip PKK’yla bir görmesi; diğer yanda PYD ve PKK’nın imdat çağrılarına ilgisiz kalmayarak silah ve lojistik kanallarını açması ihanete ortak olmaktır.
Erdoğan Türk milletini kandırmaktadır.
Silahlı peşmergelerin Şanlıurfa üzerinden Ayn el-Arap’a sevkiyatının yapılması anayasal suç olmakla kalmayıp, uluslararası hukuka da aykırıdır.
2 Ekim’de TBMM’de kabul edilen Tezkere buna cevaz vermemektedir.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan suç işlemektedir.
Bu ikili, sahip olmadıkları bir yetkiyi ABD’nin şantaj ve dayatmasıyla kullanmak zorunda bırakılmaktadır.
Başbakan Davutoğlu’nun, “Türkiye Kobani konusuna bulaşmaz. Orada yardım amaçlı da olsa bir koridor açmayacak” sözleri henüz çok yenidir.
Bir Başbakan Yardımcısı’nın “koridor açmak hukuken mümkün değil, siyaseten de izahı yok” ifadeleri hala çok tazedir.
Gerek Erdoğan gerekse de AKP’li sözcülerin Kobani’de PYD militanları dışında hiç kimsenin kalmadığını, sivillerin Türkiye’ye sığındığını söylemeleri de unutulmamıştır.
Ancak ne dediği belli olmayan, bulanık suda balık avlamakla meşgul olan Başbakan Davutoğlu’nun geçtiğimiz günlerde; “Türkiye’nin Kobani’deki sivil halka destek sağlaması doğaldır” sözleri ise AKP’nin perişan ve dağınık halini somutlaştırmıştır.
AKP’de tam bir çöküş, tam bir kafa karışıklığı, tam bir iç kargaşa hakimdir.
Gündeme yansıyan hiçbir söz ve beyanat birbirini tutmamaktadır.
ABD Dışişleri Bakanı’nın 19 Ekim’de; “peşmergenin Kobani’ye geçişine yardım edin” açıklaması, Obama’nın aba altında sopa gösteren emrivakileri AKP Hükümeti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kimyasını bozmuştur.
AKP, ABD’nin kuklası, kağıttan kaplanı ve dahası ehlisaliplerin oyuncağı olmuştur.
Erdoğan ne derse desin, PYD ve PKK’yla yolları kesişmiş, aynı ihanet havuzuna çoktan girmişlerdir.
PYD elebaşısı Salih Müslim’in Erdoğan’a yönelik olarak; “kaçıncı defa İstanbul’a gelip yetkililerle görüştüm. Evinin içinde görüşüyoruz” itirafları 17-25’cilerin ipliğini pazara çıkarmıştır.
Afganistan’dan dönerken, PYD’ye “silah yardımına evet demeyiz” diyen Erdoğan, bir gün sonra ABD’nin havadan silah saçmasını birkaç sızlanma dışında engelleyememiştir.
Zira PKK-PYD’yle masaya oturan, çözüm konuşan, teröristbaşıyla pazarlık yapan bir zihniyetin terör örgütleriyle ilgili tavrından dolayı ciddiye alınması, sözü dinlenmesi, önemsenmesi hayal ötesidir.
PYD’nin terörist örgüt olduğu gerçeği Erdoğan’ın aklına yeni mi gelmiştir?
“PYD demek PKK demektir, bunlar da terör örgütüdür” diyen Erdoğan, kime ne hikâyesi anlatmakta, hangi mesajları vermektedir?
Silah yardımı ne zamandan beridir insani yardım olarak görülür olmuştur?
Kaldı ki, Ayn el-Arap’ta insan mı vardır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bilmelidir ki, vatana ihanet suçu sübut bulmaktadır.
AKP, Türkiye düşmanlarının safında ve yanındadır.
Üstelik anamuhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı da PYD’nin silahlı kolu olan YPG’yi terör örgütü olarak görmediğini ve dahası vatan savunduğunu yüzü kızarmadan ilan etmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi’ne baston iftirası atan CHP Genel Başkanı; çoktan bölücü terörün kucağına düşmüş ve kanlı niyetlere utanmadan tercümanlık yapmıştır.
Artık tablo netleşmiştir:
Bir tarafta AKP-CHP-PKK-HDP, Barzani, İmralı canisi ve küresel ayak oyunları vardır; diğer yanda ise Türkiye ve Türk milleti için varını yoğunu feda etmeye azimli Milliyetçi Hareket Partisi bulunmaktadır.
Bir yanda canibaşına sekretarya isteyecek ve bunu da verecek kadar şerefsizliğin markası olmuş odaklar vardır; diğer yanda vatan, bayrak ve millet diyerek milli bir duruş gösteren Milliyetçi Hareket Partisi yer almaktadır.
Türkiye’nin çözülmesi ve bölünmesi maksadıyla içimiz-dışımız terör korosu tarafından kuşatılmıştır.
Hükümet’in iç güvenliği korumak adına yaptığı teklif ve öneriler bile bölücülüğün isteklerine göre uyarlanmıştır.
Jandarma’nın içini boşaltma ve siyasallaştırma gayesi, gerçekte PKK’yı memnun etme, kanlı taleplerini harfiyen cevaplama gayesine hizmettir.
Molotof taşıyan ve atanlarla birlikte; maske takanların mevzuatta sanki aksi hükümler varmış gibi cezalandırılacaklarının iddia edilmesi aslında bir saptırma ve göz boyama taktiğidir.
Maskeli veya değil bütün bölücüler AKP’nin güvencesi altındadır.
Molotof taşıyan, silah sıkan, bomba atan caniler AKP’nin çözüm sürecinde toparlanmış, güçlenmiş, cesaret kazanmıştır.
AKP Hükümeti Türkiye’yi iflasa sürüklemektedir.
Milli güvenliğimiz jeopolitik risklerden dolayı zaaf geçirmektedir.
Türkiye’nin şerefli ismi terör örgütleriyle bir anılmakta, şehitlerimizin emaneti aziz vatanımızın bir bölümü Kürdistan sınırlarında gösterilmektedir.
Bu gelişmeler sonucunda, Barzani ve terör örgütleri ABD ile bağlantı ve irtibatlarını kuvvetlendirmekte, sonuç olarak Türkiye’nin Irak ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu’da eli zayıflamaktadır.
Taşeron AKP; Türkiye’nin altını oymakta, tasavvur ve taaddütleri devre dışı bırakılan ezik, sinmiş ve parçalanmış bir ülke olmaya doğru hızla götürmektedir.
Irak ve Suriye’de yaşanan karışıklıklar, insan hareketleri, boşalan köyler ve araziler, PKK’nın, daha genel anlamda Kürdistan projesinin arayıp da bulamayacağı imkânları sunmuştur.
AKP bizzat Kürdistan’a kuryelik yapmaktadır.
Yıllardır hazırlanan uluslararası kamuoyu, bölünmüş Türkiye üzerine temellenecek Kürdistan fikrine stratejik çıkarlar doğrultusunda vize vermiştir.
Süreç ihaneti bu alçak hedefe açık davetiye, açık bir hizmettir.
Terörle pazarlıklar; mücadeleden müzakereye, buradan da mütarekeye geçiş Türkiye’nin mahvına yol açacaktır.
Erdoğan ve Davutoğlu yabancıların planlarına göre kurgulanmış, eğitilmiş ve donatılmış Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) piyonlarıdır.
AKP komplosuna mani olunmazsa, AKP ihanetine set çekilmezse; yaşayacak bir vatanımız, gurur duyacağımız bağımsız bir devletimiz, mensubiyetiyle övüneceğimiz bir milletimiz ne yazık ki kalmayacaktır.
Emzikli bebekleri katleden bir katilden barış ve çözüm figürü çıkarmaya çalışan bugünkü iktidarın millete hesap vermesi kaçınılmaz bir demokrasi ve namus borcudur.
Türk milleti kaderine ve varlığına sahip çıkmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi bu maksatla aziz milletimizin her ferdine ulaşacak, gerçekleri ve tehlikeleri açık açık anlatacaktır.
Milli ruh, AKP’nin ve Ak Saray’larda saltanat süren köhne ve çürümüş hesapların sonunu getirecektir.
Türk milletinin egemenliğine zincir vurma teşebbüsünde bulunan, vatan nedir bilmeyen ve bayrak sevgisi nedir anlamayan bir avuç imtiyazlı zümre tasfiye edilmeden Türkiye’nin huzuru yakalaması imkânsızdır.
Sorun AKP’dir, sorun ülkemizin kötü yönetimidir.
Ve bu sorunu çözecek de büyük Türk milletidir.
Milliyetçi Hareket Partisi üstlendiği tarihi sorumluluğun farkındadır.
Partimiz, normal tarihi 7 Haziran 2015 olan 25.Dönem Milletvekili Genel Seçimi’ni ikinci bir kurtuluş mücadelesi için fırsat ve imtihan sahası olarak görmektedir.
Bu kapsamda teşkilatlarımızın canla, başla ve hevesle çalışmalarını yoğunlaştırmaları vazgeçilmez bir önemdedir.
Ülkemizin içine düşürüldüğü buhranlı hal göz önüne alındığında, gelecek yıl yapılacak “Onbirinci Olağan Büyük Kurultayımız” daha da bir değer kazanmıştır.
Bu çerçevede, Büyük Kurultayımıza adım adım götürecek olan belde, ilçe ve il teşkilatlarımızın kongreleri 17 Kasım 2014 tarihinde başlayacaktır.
45 yıllık tecrübenin öncülüğünde, millet ve ülke sevdasıyla mücadelesini hevesle sürdüren Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidar olma, Türkiye’yi refaha, dirliğe ve istikrara kavuşturma vakti tam olarak gelmiştir.
Bu milli ve tarihi görev kongrelerimizden süzülen demokratik ve Milliyetçi-Ülkücü iradenin üzerine olacaktır.
Önümüzde çok sıkıntılı ve karmaşık hadiselerin varlığı dikkate alındığında; tüm teşkilat yöneticilerimiz aşağıda maddeler halinde belirtilen hususlara uyacaklar, bunlara göre hareket edeceklerdir:
1- Yukarıda belirtildiği üzere belde, ilçe ve il kongrelerimiz 17 Kasım 2014 tarihinde başlayacak, Aralık ve Ocak aylarında sürecek, en geç 26 Şubat 2014 tarihinde tamamlanacaktır.
Tüm teşkilatlarımız, bu tarihler arasında kalmak kaydıyla kongrelerini icra edecekler, sürekli Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’yla diyalog halinde olacaklardır.
Lazım gelen tüm hazırlık ve çalışmalar şimdiden başlatılacaktır.
Kongre takvimi içerisinde, demokratik olgunluk ve sağduyuyla “Onbirinci Büyük Kurultayımız”a giden süreç sabır ve dikkatle aşılacaktır.
2- Kongrelerin demokrasi şöleni havasında geçmesi, herhangi bir anlaşmazlığa, hizibe, kırgınlığa ve dargınlığa meydan vermemesi sağlanacaktır.
Her kongre bir yenilenmedir.
Her kongre bir demokrasi mücadelesidir.
Bu amaçla, demokratik yarış içine girecek değerli arkadaşlarımın söz, tutum ve açıklamalarında nezaket, zarafet ve muhabbetle muameleleri gerekmektedir.
Unutulmasın ki, kongre salonlarından kardeşçe çıkmak, hep birlikte partimizin başarısı için çırpınmak dava adamlığının ön şartıdır.
Bu itibarla kongrelerimiz huzur, emniyet ve olgunlukla yapılacak, hiçbir olumsuzluğa pirim ve izin verilmeyecektir.
3- Türkiye üzerinde oyun oynayan iç ve dış menfaat gruplarının, istikrarsızlık ateşini körüklemek için kıvranan art niyetli meşum çevrelerin Milliyetçi Hareket Partisi’nin artan oy, itibar ve prestijinden rahatsız oldukları şüphesizdir.
Partimizi sonu meçhul olayların içine çekmek isteyenler boş durmayacak, karanlık kampanyalarına ara vermeyeceklerdir.
Sebebi ne olursa olsun, her türlü kavga, kargaşa ve çatışmadan uzak durulacak, partimizi sokakların çıkmazına çağıran, husumetin tarafı yapmaya çalışan açık veya örtülü operasyonlara kulak asılmayacaktır.
Türkiye sokakta bulunmamış, sokağa da teslim edilmeyecektir.
4- Kongrelerimizde gerçek manada kaybeden bulunmayacaktır.
Kazanan ise yalnızca Milliyetçi Hareket Partisi olacaktır.
Kongrelerin demokratik ikliminde öne çıkan değerli dava arkadaşlarım, kazanan yâda kaybeden tasnifine tevessül etmeden herkesi mutlaka kucaklayacak ve hep birlikte Milliyetçi Hareket Partisi’nin başarısı için gayret göstereceklerdir.
Teşkilatta birlik, sahada birlik, söylemde birlik ve ülküde birlik için herkes üzerine düşen vazifeyi azami derecede yerine getirecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin yönetiminde söz ve pay sahibi olmayı düşünen her dava arkadaşım nefsini yenmeli, bireysel gündemini kenara itmeli, milli ve tarihi bir şuurla hareket etmeye özen göstermelidir.
Bu amaçla, kongre bahanesiyle içimize sızıp taşkınlık yapmak, dedikodu yaymak, fitne çıkarmak için el ovuşturanlara asla fırsat verilmeyecektir.
5- Milliyetçi Hareket Partisi yetkili kurulları tarafından yapılan resmi açıklama ve beyanatlar dışında hiçbir görüş ve değerlendirmeye itibar edilmeyecektir.
AKP ve yandaş medyasının algı operasyonlarına karşı teyakkuzda olunacaktır.
Özellikle sosyal medyadaki tuzaklara, akıl çelen bilgi ve haberlere kesinlikle ilgi ve alaka gösterilmeyecektir.
6- Genel Merkezin belirlediği işaret, slogan, afiş, poster, rozet, marş, sembol ve kavramlar dışında hiçbir materyal parti çalışmalarında kullanılmayacaktır.
7- Genel Başkan ve Başkanlık Divanı üyeleri tarafından yapılan yazılı basın açıklamaları, TBMM Grup konuşmaları, genelgeler, diğer konuşma ve beyanatlar titizlikle takip edilecek ve siyasi yorumlar bunlarla sınırlı kalacaktır.
8- Milletimizin gönlünde yükselen partimizi gözden düşürmeye, milliyetçilere yönelik korku ve kaygı uyandırmaya dönük girişimler ve kışkırtmalara karşı partimizin vakur çizgisi korunacaktır.
9- Oluşacak muhtemel gerilimler ile partililerimize yönelik faaliyetler sürekli kontrol edilecek ve değerlendirmeler vakit kaybetmeksizin Genel Merkeze ulaştırılacaktır.
Bu konudaki takip ve kontrol, “Genel Sekreterlikle” beraber “Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı” tarafından yapılacaktır.
Ayrıca huzursuzluk çıkarmaya çalışan, karışıklıktan medet uman, provokasyona yeltenen kim olursa olsun gecikmeksizin adli makamlara bildirilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi, hiçbir dayatma, tuzak ve senaryoya aldırmadan yalnızca büyük Türk milletinin yükselişi yolunda yürüyecektir.
45 yıllık bir mücadelenin yanlış hesaplar ve davranışlarla zarar görmemesini sağlamak hepimize düşen bir görev ve davamızın vazgeçilmez sorumluluğudur.
Partimiz tamamen meşru zeminde demokrasinin sunduğu imkanları sonuna kadar kullanarak ülkemizin meselelerini aşmak ve kamuoyunu uyandırmak konusunda kararlıdır.
Milliyetçi Hareket’in aziz mensupları, millet vicdanında bir çığ gibi büyüyen milli uyanış önünde hiç bir engelin durmasına izin vermeyeceklerdir.
Bu duygu ve düşüncelerle tüm teşkilat mensuplarımıza yapacakları çalışmalarda, seve seve talip oldukları zorlu mücadelede üstün başarılar diliyorum.
Kongrelerimizin; aziz milletimiz, ülkemiz, demokrasimiz ve tüm dava arkadaşlarımız için mübarek bir başlangıca kapı aralamasını yürekten temenni ediyorum.
Cenab-ı Allah yar ve yardımcınız olsun diyor; hepinize sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Yolunuz, bahtınız ve alnınız açık olsun.
Bir yanıt bırakın