Bir süredir devam eden şiddet ve asayişsizlik vakaları Türkiye’nin milli birliğini, milli bekasını ve toplumsal ahengini en üst düzeyde tehdit etmektedir.
Yıkım ve bölünme taşeronları, nefret ve şiddet kuryeleri sokakları savaş alanına çevirmektedir.
Bölücü terör ve müzahir grupları gözü dönmüşçesine her değerimize saldırmakta, önlerine ne gelirse yakıp yıkmaktadır.
İlaveten vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği kaygı verici düzeylere doğru hızla gerilemektedir.
Türkiye’yi Lübnan’a, Irak’a, Suriye’ye, Afganistan’a dönüştürme emel ve hedefi güden iç ve dış mihraklar tahrik kampanyalarını tehlikeli boyutlara taşımaktadır.
Özellikle son birkaç gündür artan toplumsal tansiyon, yaygınlaşan kargaşa ve karışıklık ülkemizin her köşesine dalga dalga yayılmaktadır.
İstanbul yanarken 63’lüklerden eser yoktur.
Doğu ve Güneydoğu karışırken barış ve özgürlük ahkamı kesen yapay kalpliler ve zehirli diller ortalıktan anında kaybolmuştur.
Sokaklar karmakarışık, şehirler kapkaranlıktır.
Fakat teröristlerin ekmeğine yağ sürme konusunda malum, meşhur ve köhnemiş demokrasi bilirkişileri adeta yarış halindedir.
Hükümet silik ve sessiz bir gölge gibi vahim gidişatı izlemekte, sonuçsuz güvenlik toplantılarıyla, eften püften açıklamalarla, suya sabuna dokunmayan pansuman önlemlerle vakit kaybetmektedir.
Barbarlar, Türkiye düşmanları, vatan, bayrak ve millet muhalifleri sözde çözüm ve barış sürecinin sağladığı gevşek ve müsait zeminden azami derecede istifa etmektedir.
AKP Hükümeti’nin PKK’ya verdiği tavizler, kurduğu pazarlık masaları, teröristleri taltif ve ödüllendirmesi emniyet ve asayişimizi bozmakla kalmamış, kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini de yaralamıştır.
Biteceği söylenen bölücü terör daha da azmış, daha da bilenmiştir.
Dağdan şehirlere inen/indirilen eşkıyalar, ellerinde silah, taş ve molotof kokteylilerle büyükşehirlerde eylem yapacak cürete, insanımızın günlük hayatını felç edecek noktaya gelmiştir.
Maalesef Türkiye, AKP’nin PKK’yla kurduğu kanunsuz ve ahlaksız müzakere çarkının diyetini, süreç hıyanetinin bedelini ödemektedir.
Milli vicdanın sesine kulak tıkayan, milli tarihin ihtar ve mirasına kapalı duran, milli devletin ilke ve esaslarına uzak kalan Hükümet, şu an ki alacakaranlık manzaradan birinci derecede sorumludur.
Türkiye öyle bir noktaya gelmiş ve getirilmiştir ki, 7 Ekim günü İzmir-Konak Kadifekale Şehitliği’nde bulunan şanlı bayrağımız dahi çekildiği gönderden indirilerek namussuzca yakılmıştır.
Bağımsızlığımızın sembolü, şehitlerimizin emaneti ay yıldızlı al bayrağımız her gün yakılıyor, parçalanıyor ve saldırıya uğruyorsa hafife alınamayacak bir sorunla karşı karşıyız demektir.
Cumhuriyetimizin kurucusu aziz Atatürk’ün büst ve heykelleri sistematik olarak hedef alınıyorsa önümüzde azımsanamayacak, görmezden gelinemeyecek vahim bir durum olduğu tartışmasızdır.
Ülke genelinde sahnelenen provokasyonlar sonucunda, şimdiye kadar 23 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin de yaralandığı yapılan açıklamalarla sabittir.
Çıkan olaylarda; okullar, farklı kamu binaları, bankalar, özel mülkler, işyerleri, belediye otobüsleri, sivil ve resmi araçlar yüzü ve vicdanı maskeli teröristler tarafından saldırıya uğramıştır.
Türkiye her yönden alarm vermekte, her açıdan kan kaybetmekte, her anlamda köşeye sıkışmaktadır.
Şurası iyi bilinmelidir ki, Ortadoğu’nun kanlı ve kabus verici hadiselerini vatan topraklarına bulaştırmaya, Türkiye’nin iç huzur ve kardeşlik ortamını Ayn el-Arap’taki (Kobani) gelişmelere kurban vermeye çalışanlar tarihi ihanetin taraflarıdır.
Türkmen katliamına suskun kalanların, Türkmeneli’ne yönelik kıyımlara kör bakanların Ayn el-Arap üzerinden felaket tellallığı yapması ikiyüzlülüktür.
Suriye’nin bu ilçesinde yaşayan Türkmen ve Arap unsurları hiç hatırlarına getirmeyenler, akan masum ve mazlum kanlarını hiç dert etmeyenler insanlıktan sınıfta kalmışlardır.
‘Kobani’ söylemiyle Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan temeli atmaya kalkışanların vicdan ve insaf dilenciliği yapması ihmal edilemeyecek çifte standarttır.
Ülkemiz içinde çok faal ve etkin bir ‘Kobani’ lobisi uzun uğraşlar neticesinde vücut bulmuştur.
Türkiye’nin kundaklanmasına aldırış etmeyen, tehdit ve tehlikelere açık hale gelmesini önemsemeyen yazarından gazetecisine, uzmanından akademisyenine, siyasetçisinden sivil toplum kuruluşuna kadar birçok sözde Rojava figüranı Kobani’yle yatıp, Kobani’yle kalkmaktadır.
Türk milletiyle gönül bağını koparıp Türk vatanıyla milli ve manevi köprüleri havaya uçuranlar Suriye’nin kuzeyinde mayalandırılan batı Kürdistan’a hevesle harç taşımaktadır.
Türkiye’yi, Suriye’nin kuzeyindeki istikrarsızlık sarmalına çekmek ve Mehmetçiği PKK’nın nam ve yararına paralı asker gibi kullanmak isteyen hain teşebbüsler kontrollü gerginliği bir araç olarak benimsemiştir.
Afrin, Kobani ve Cezire’de kurulan sözde bölücü kantonları emniyete almak maksadıyla Türkiye’ye rol biçenler, akıllarınca görev emri çıkarma gayretkeşliğine girenler düne kadar Türk askerine kurşun sıkan, sıkılmasına göz yuman terör yardakçılarından başkası değildir.
Kalbi Türk ve Türk milleti için çarpmayan ne kadar gayri milli oluşum varsa Türkiye’ye ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için çırpınmaktadır.
Bu nedenlidir ki, Ayn el-Arap’ta terör grupları arasında süren kanlı boğuşma ve ölüm rekabeti hainler için sadece bir kılıf, sokaklara dökülmek için sadece bir fırsattır.
Asıl mesele, asıl gaye Ayn el-Arap olmayıp, Türkiye’nin dirlik ve birliğinin imha edilmesidir.
Bu konuda bölücü terör ve yandaşları özel olarak görevlendirilmiş, iç ve dış vesayet odakları devreye sokulmuştur.
IŞİD terörünün saldırılarından yakınanlar, hiç utanmadan insanlıktan bahsedenler; şayet dürüst iseler ‘Kobani’ çığlığı eşliğinde kudurmuş gibi Türkiye’ye zarar vermek yerine ellerine bulaşmış şehit kanlarının hesabını vermelidirler.
PKK-PYD terör örgütünün IŞİD’le hiçbir farkı olmadığı gün gibi meydandadır.
“Kobani düşerse Ankara düşer” diyenler aslında Türkiye’yi tökezletmek, Türkiye’yi bölmek amacıyla yanıp tutuşan bir avuç şirret yuvasıdır.
IŞİD terörünün Kobani ablukasını Türkiye’ye mal etme kurnazlığı projelendirilmiş, önü arkası düşünülmüş, aynı zamanda içeriğinde küresel ve bölgesel uzantılarının da yer aldığı acımasız bir senaryodur.
PKK-PYD-HDP ve İmralı canisinden müteşekkil terör konsorsiyumu AKP’den daha fazla taviz koparmak, Türkiye’nin elini kolunu daha çok bağlamak için IŞİD’den nemalanmakta, Kobani’yi kullanmaktadır.
Bu itibarla Türkiye’nin ufku perdelenmek, tarihi yürüyüşü sekteye uğratılmak istenmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çözüm sürecinin sabote edilmesinden” bahsetmesi, Başbakan Davutoğlu’nun “hiçbir vandalizme çözüm sürecini kurban vermeyiz” demesi hala devleti yöneten teslimiyetçi ruhun akıllanmadığını, ıslah ve terbiye olmadığını göstermektedir.
Türkiye’nin bugünkü hal ve gidişatına rağmen ısrarla süreç ihanetine bel bağlanması ülke kaderini ellerinde tutanların çürüdüğüne en açık kanıttır.
Kobani’nin arkasına saklanan, Kürt kökenli kardeşlerimizi istismar etmek için el ovuşturan namert ve nankörler, sözde çözüm süreciyle Türkiye’nin milli varlığını dinamitlemeyi hedeflemektedir.
Kürk kökenli vatandaşlarımız PKK-PYD-HDP’nin kan ve vahşet üzerine kurguladıkları oyunlarına düşmemelidir.
Hükümet’in terörün melun beklentilerinin gerçekleşmesi için yardım ve yataklık yapması, PKK tarafından iradesi zincirlenmiş bölücü HDP’yle görüşmeleri yoğunlaştırması önümüzde çok sıkıntılı bir sürecin olduğuna işarettir.
Sokakları kışkırtan, bozgunculuk yapan, Kobani’ye yardım kanalı açılması çağrısıyla Türkiye’nin terör örgütü PKK-PYD’ye silah yardımında bulunmasını dayatan HDP, demokrasiyi inkar eden, fitne ve fesat tohumları saçan bildik misyonunu iyice güçlendirmektedir.
Herkes bilmelidir ki, Türkiye teröre ve bölücü emellere teslim olmayacaktır.
Türkiye’nin huzur ve esenliğini rehin alarak, toplumsal direnci şiddetle törpüleyerek dört parçalı Kürdistan’a giden yolların açılacağını düşünenler bir kez daha baltayı taşa vuracaklardır.
Vatandaşlarımızın sakinlik içinde, aklıselim çerçevesinde sabır ve olgunluğun çizgisinden ayrılmaması en öncelikli tavsiye ve temennimizdir.
Ayrıca Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in her mensubu uyanık ve dikkatli olacak, muhtemel kavga ve çatışmalardan kesinlikle uzak kalacaktır.
Türkiye sevdalısı aziz dava arkadaşlarım, çakılan etnik kıvılcımın nelere mal olacağını, pusuya yatmış bölücülerin bin yıllık kardeşlik ve kader ortaklığına darbe vurmak için nasıl kuyruğa girdiğini bilmek ve görmek zorundadır.
Kardeş kavgası çıkartmak ve son yurdumuzu baştan ayağa cehenneme çevirmek için iştahlı olan şiddet severlere koz verilmeyecektir.
Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in simge ve işaretlerini kullanarak sokaklara çıkanların karanlık mahfillerin telkin ve yönlendirmesi altındaki ajan-provokatörler olduğu unutulmamalıdır.
Birlik ve beraberlik içinde kalınırsa bu kötü günler mutlaka aşılacak, toplumsal huzur ve denge yeniden tesis edilecektir.
Başbakan ve Hükümeti, artan ve kontrolden çıkması an meselesi olan şiddet hadiseleri karşısında her tedbiri sırasıyla alacak basiret, dirayet ve cesareti gösterebilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti teröristlerin oyuncağı, komşu coğrafyalardaki istikrarsızlığın alıcısı olmayacaktır.
Türkiye’mizin iflasına, iç savaş ve etnik kamplaşmaya yol açacak her tuzağa, her tertip ve sinsi operasyona karşı Milliyetçi Hareket Partisi hazırlıklıdır.
Başbakan Davutoğlu “Kobani’nin hukukunu biz koruruz” ezberini çok acil bırakarak Türkiye’nin hakkını, hukukunu, çıkarlarını ve milli güvenliğini müdafaa ve muhafaza etmelidir.
Çok açık uyarıyorum, AKP Hükümeti Türkiye’nin milli ve stratejik hedeflerine duyarsız kalmayı sürdürürse, çoktan bitmiş ve gömülmüş olan süreç ihanetine oksijen vermeye devam ederse çözülme kaçınılmaz olacaktır.
Bir yanıt bırakın