Devlet BAHÇELİ’nin Kütahya Dumlupınar’da düzenlenen 30 Ağustos Zafer Bayramı töreninde yapmış oldukları konuşma
Aziz Vatandaşlarım,
Muhterem Misafirler,
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Sözlerime başlarken hepinizi en içten hissiyatımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Tarihimizin şanlı sayfalarından birisi olan 30 Ağustos Zaferî’nin 92.Yıldönümünde geçmişin kutlu hatıralarını sizlerle paylaşmaktan iftihar ediyorum.
Her karışı şehit kanıyla sulanmış, her tarafı fedakarlıklarla süslenmiş bu aziz yurt köşesinde bulunmaktan çok bahtiyarım.
Büyük zaferimizin yıldönümünü anmak ve kutlamak amacıyla düzenlenen bugünkü törenlerde emeği ve çabası geçen herkese içtenlikle teşekkür ediyorum.
Milli bir coşkuyla burada toplanan, tarihin bereketli bağrında saklı duran zaferlerimizin haklı gururunu gözleri yaşararak, göğüsleri kabararak yaşayan her vatandaşımı en iyi dileklerimle birlikte kucaklıyorum.
Değerli Vatandaşlarım,
Dumlupınar’ın kocaman bir yüreği; aşılmaz, geçilmez, yenilmez güçlü bir iradesi vardır.
Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmış, ana fikri şekillenmiştir.
Burada bağımsızlığımızın manifestosu kanla yazılmıştır.
Burada Türk milleti destansı bir mücadele azmiyle vatanına sahip çıkmıştır.
Bağımsızlık, Dumlupınar semalarından Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar dalga dalga yayılmış ve müjdelenmiştir.
26 Ağustos 1922 sabahı Afyonkarahisar’ın Kocatepe’sinden başlayan topçu ateşi onurun, izzetin, iffetin, istikbalin ve istiklalin taarruzu olarak tarihe mühür vurmuştur.
Büyük Taarruz milletin topyekun inancı ve imanıyla hedefine kilitlenmiştir.
Altı ayda aşılamaz denilen düşman tahkimatı kısa süre içinde milli ruhun ateşiyle, milletin muazzam kararlılığıyla yarılmıştır.
Varlığımıza göz diken işgalciler dört gün içinde çembere alınmış ve felç edilmiştir.
30 Ağustos’ta Zafertepeçalköy-Dumlupınar hattında olağanüstü bir fedakârlık ve kahramanlıkla Başkomutanlık Meydan Savaşı kazanılmıştır.
Ve düşman unsurları İzmir’e kadar kovalanarak vatan toprakları baştan ayağa temizlenmiştir.
30 Ağustos’ta; iman küfrü, milliyetçilik istilayı, cesaret korkaklığı, sadakat sahtekârlığı, bağımsızlık esareti yerle bir etmiştir.
30 Ağustos’ta vatan ve bayrak sevgisi, yabancı emelleri, yabancı muhipliğini, işbirlikçiliği bozguna uğratmıştır.
30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Limanı’nda imzalanan teslimiyet belgesiyle 10 Ağustos 1920’de kaleme alınan Sevr ihaneti Dumlupınar’da yakılmıştır.
Türk milleti kendi kaderine bizzat hakim olacağını, geleceğine bizzat kendisinin yön vereceğini canının kefaretiyle göstermiştir.
Buradan yeni Türkiye Cumhuriyeti cemre gibi yüreklere düşmüş, parlayan güneş gibi milli ruhları ısıtmıştır.
Gerçek yeninin, gerçek yenilenmenin kaynağı Dumlupınar’da kazanılmış, Dumlupınar’da tecelli etmiş büyük zaferdir.
Bu zafer ki, Türkiye’nin çatısını örmüş, katiyen eskimeyecek Türkiye Cumhuriyeti’nin şeref ve namusla perçinlenmiş kapılarını aralamıştır.
1919’un 19 Mayıs’ından itibaren senelerce çekilen çileler, katlanılan zorluklar, adım adım genişleyerek tüm vatan sathına yaygınlaşan milli diriliş 30 Ağustos’ta hürriyet meyvesini vermiş, tutsaklık volkanını söndürmüştür.
Böylesi bir başarının gerisinde elbette şehitlerimizin insanüstü gayretleri vardır.
Türk milletinin kardeşliği, milli birliği ve asırlara meydan okuyan tarihi varlığı sömürge engellerini, sömürge şiddet ve barbarlığını birer birer kırmıştır.
Şurası kesindir ki, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşı dünya üzerinde derin yankılar uyandırmış, tarihin aktığı yatağı değiştirmiştir.
Türksüz Anadolu arzulayanlar unutamayacakları ağır bir ders almışlardır.
Türksüz millet, milletsiz vatan, vatansız insan yığını planlayanlar hayalleriyle ve alçak niyetleriyle birlikte geldikleri gibi def edilmişlerdir.
92 yıl evvel, Türk milletinin tutsak alınamayacağı, vatanından çıkarılamayacağı açıkça ispatlanmış, açıkça ilan edilmiştir.
Aziz Vatandaşlarım,
Tarih hepimize göstermektedir; meydan savaşlarında yalnızca silahlar, yalnızca askeri imkân, strateji, plan, taktik ve kabiliyetler karşılaşmamaktadır.
İki ordunun cephelerde sıcak temasıyla aynı zamanda milletler, medeniyetler, kültürler de çatışmakta ve karşılıklı mevzilenmektedir.
İyi bir savaş planı yapmak, iyi ve eğitilmiş askeri yeterliliğe sahip olmak, etkili ve caydırıcı silahlarla donanmak başarının gerek şartları arasında yer alsa da yeter şartı olamayacaktır.
Eğer meydanda mücadele eden askeri kuvvette de moral zayıf, feragat noksan, manevi değerler eksik, umut azsa teknik bakımdan ne kadar üstünlük kurulursa kurulsun kayıp ve bozgun mukadderdir.
Cephede imanın alevi tüm yürekleri yakmıyorsa, şehadet şerbetinin mis kokusu buram buram tütmüyorsa zafer ancak bir düşten ibaret kalacaktır.
Hepsinden önemlisi uğruna savaşacak, uğruna ölümü göze alacak milli ve manevi bir hedef, değer ve emanet yoksa galibiyet halinde bile mağlup düşmek kaçınılmazdır.
Türk milleti yüzyıllarca birçok defalar meydan savaşlarının tarafı olmuştur.
Bize vatan kazandıran 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Zaferi bunların en görkemlileri arasındadır.
Türk milleti meydanlarda tümüyle var olmuş, tüm varlığıyla saf tutmuştur.
Cephede kılıç şakırtıları, süngü, silah ve top sesleri işitilirken; cephe gerisinden dua ve niyazlar yükselmiş, analar, bacılar, dedeler el açıp gözyaşlarıyla vatan evlatlarının etrafını manen güvenceye almışlardır.
Her zaferimizin gerisinde yüksek bir gaye bulunmuştur.
Her mücadelemizin haklı bir sebebi; milli, insani, İslami ve vicdani gerekçesi yer almıştır.
Aziz milletimiz fütuhatlarını yalnızca kılıçla değil, gönüllere girerek, gönülleri kazanarak, adaleti hem tebliği edip hem de buna riayet ederek gerçekleştirmiştir.
30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşı, en az üç asır geri çekilme halinde olan Türk milletinin ilk ve en etkili taarruzu olarak tarihe mal olmuştur.
Bu savaşta milletimiz, tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi, yediden yetmişe tüm kudretiyle doğrularak mütecaviz emelleri püskürtmüştür.
Askeri dehanın yanında, milli birlik ve beraberlik nefesi vatanımızın üzerindeki sis bulutunu dağıtmıştır.
Unutmayalım ki, 26 Ağustos 1071’de bu toprakları vatanlaştıran aziz ceddimiz ne kadar hürmet ve hayranlığa layıksa, bu tarihten tam 851 yıl sonra, yine bir 26 Ağustos günü taarruza kalkan ve 30 Ağustos’ta da düşmana boyun eğdiren kahramanlarımız aynısıyla minnet ve şükrana layıktır.
İlmik ilmik örülen büyük zaferimiz Türk milletinin bağımsız yaşama madalyası, Cumhuriyet’in ve milli egemenliğin ön habercisidir.
Bunda herkesin payı vardır.
Bilelim ki, Kütahyalı Elif ana cepheye gönderdiği yavrusu Mehmet’i ile birlikte aynı heyecan ve şuurla vatanına sahip çıkmıştır.
İşte Dumlupınar her şeyin şahididir.
Dumlupınar’ın her yerinde, sere serpe, koyun koyuna yatan ve vatanın her köşesinden buraya koşup gelerek bir hilal uğruna toprağa giren elleri öpülesi şehitlerimiz her şeyin görgü tanığıdır.
Üç Komutan Anıtı, Milisler Anıtı, 500 kişilik sembolik şehit mezarları ve kitabeleri, Şehit Baba Oğul Anıtı, Mehmetçik Anıtı, Namazgâh ve Şadırvan’dan oluşan Dumlupınar Şehitliği hala 30 Ağustos 1922’nin nabız atışının duyulduğu mübarek bir mekândır.
Başkomutanlık Meydan Zaferi’nin sembolleştiği ve “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri.” Komutunun verildiği İlk Hedef Anıtı hamd olsun dimdik durmakta ve düşmana korku, dosta güven aşılamaktadır.
1911’de, sekiz yaşındaki oğlu Mehmet’i köyde bırakarak Balkan Savaşı’na katılan, daha sonra değişik cephelerde 11 yıl savaşan, sonunda da Dumlupınar’da karşılaştığı 19 yaşına basmış evladının kollarında şehit düşen Çetmeli Kara Ali Çavuş’un aziz ruhu bizimle, şehit Mehmeti’nin emaneti bizlerin kalbindedir.
Berberçamı mevkiinde şehit olmasına rağmen, bir kolu kaskatı havada kalan, tuttuğu Türk bayrağını bırakmayan ve kimliği tespit edilememiş cesaret anıtı, şeref zirvesi isimsiz şehidimizin 92 yıllık hatırası Türkiye’nin manevi harcıdır.
Cenab-ı Allah tüm şehitlerimizden razı olsun.
Onların mirasını kötüleyenlere, yeni diyerek 30 Ağustos’un üzerine sünger çekmeye çalışanlara Türk milleti izin vermeyecektir.
Bu vatan için, bu millet için, bu şanlı bayrak için candan, yardan ve serden vazgeçmeye hazır ve kararlı olanlar yarınların teminatıdır.
Sırtımızda şehitlerimizin veraseti vardır.
Üzerimizde yaşanmış Türk asırlarının zafer sancağı dalgalanmaktadır.
Kafkaslar’dan Hicaz çöllerine, Çanakkale’den Yemen’e, Galiçya’dan Dumlupınar’a kadar insanlığa adamlık öğreten, ilini ve dilini bayraklaştırmış Türk milleti her külfeti aşacak, her mihneti alt edecek güçtedir.
Üç kıtada hala bizim anılarımız, eserlerimiz, geride kalan izlerimiz konuşulmaktadır.
Çok şükür, 30 Ağustos 1922’de Türk milleti yeniden dirilmiş, makus talihini yenmiştir.
Mabetlerimize el uzatanlar, topraklarımızı parçalama gayesi güdenler sökülüp atılmıştır.
Şunu bilelim ki, taarruz ruhu, taarruz tecrübesi bu milletin sinesinde hala kor gibi durmaktadır.
Tekrar eski karanlık günler yeşerirse, bu ruh önümüzü aydınlatacak, bir kez daha bağımsızlığımızın koruyucusu olacaktır.
Son olarak, Başkomutanlık Meydan Zaferi’nin ikinci yıldönümünde, Dumlupınar’a gelen Gazi Mustafa Kemal’in, burada yaptığı ve yıllar geçse de hafızalardan silinmeyen konuşmasının bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Kendilerine bir milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve gücünü yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve kabul edilir yararlar elde etmesi yolunda kullanmakla sorumlu olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar.
Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi ele geçirip işgal etmek, o memleketlerin sahiplerine hükmetmek için yeterli değildir.
Bir milletin ruhu baskı altına alınmadıkça, bir milletin kararlılığı ve iradesi kırılmadıkça, o millete hükmetmenin imkânı yoktur.”
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Başkomutanlık Meydan Zaferi’nin 92. yıldönümünü kutluyor; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün milli mücadele kahramanlarını, milletimizin selameti için canlarından seve seve vazgeçen aziz şehitlerimizi rahmet ve minnet hislerimle anıyorum.
Sağ olun, var olun, Yüce Allah’a emanet olun.
Ne Mutlu Türküm Diyene.
Bir yanıt bırakın