TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına dair Torba Kanun Tasarısı üzerine MHP Grubu adına söz alan MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet GÜNAL; Torba Kanun yapmanın tekniğini eleştirerek, memurun güvencesinin kalmadığını, görevden alınanların mahkeme kararı ile dönmelerini engelleyen madde hakkında “Minareyi çalan kılıfını hazırlar, bari hukuki olarak kılıf uydurun, devletin temelini dinamitliyorsunuz, AKP çaldığı minarenin kılıfımı Meclise diktirecek.” dedi. Başbakan’ın milli irade açıklamalarına değinen Günal, sadece Hükümetin millî irade olmadığını, yasama ve yargının da milli iradeyi temsil ettiğini söyledi. AKP’nin kendi kurduğu yargıya da güvenmediğini, hukukun verdiği kararları etkisiz kıldırmak için yasama organını kullandığını ve böylece hukukun ayaklar altına alındığını ve inşallah 10 Ağustos’ta Tayyip Erdoğan vesayetinin biteceğini söyleyen Günal, “Muhalefet olarak bizi dinlemediniz, hukukçuları dinlemiyorsunuz, bakanlarınızı dinlemiyorsunuz, kendi sendikanızı dinlemiyorsunuz, inşallah vicdanınızın sesini dinlersiniz. Allah kolaylık versin, Allah sizi kurtarsın!” dedi.
Günal’ın konuşmasının özeti şöyle:
Minareyi Çalan Kılıfını Hazırlar! AKP Çaldığı Minarenin Kılıfımı Meclise diktirecek!
AKP, komisyonda görüşünü bildiren T.KAMU-SEN’e ve TESK’e kızdı ama üye olun diye baskı yaptığı MEMUR-SEN çok daha ağır konuşuyor ve “Bunu çekin kardeşim.” diyor. Hadi muhalefet olarak biz vazgeçtik, AKP Hükümetinin toplu sözleşme için masaya oturduğu kişilerin söylediği de mi siyasi ve taraflı? Bu maddenin sahibi kim? Bu maddenin sahibi Müsteşar değil, Efkan Ala’dır. Kürsülerde bağırıp millete “Şunun inine gireceğiz, bunun burasına bunu yapacağız.” demeyle olmuyor, gelsin burada hesabını versin. Niye giremediniz, delil mi bulamadınız da bizi buna alet ediyorsunuz? Minareyi çalan kılıfını hazırlar derler. Görevden alın, hiç olmazsa hukuki olarak kılıfını uydurun siz onu da hazırlamadan gelmişsiniz “Biz bu minareyi ne yapacağız?” diye bize soruyorsunuz. Böyle bir kanun tekniği olmaz. Bu devletin temelini dinamitlemektir, bu maddenin görüşüleceği yer Plan ve Bütçe Komisyonu değildir. Burası ne, boyacı küpü mü, batır çıkar, batır çıkar, el kaldıralım kabul edelim böyle bir şey olmaz. Memur güvencesi diye bir şey var ve sendikal hareketin birinci önceliğidir. Birini süreceksin, diyelim ki kabul etmedi “İmzalamıyorum.” dedi. Kim koruyacak bunun hakkını? Mahkemeye gidecek, mahkeme yok, yürütme kararı yok. Getirilen madde hukukun yerine Millet Meclisini aklama makinası yapmaktadır. Millî Eğitimle, özelleştirmeyle, idari yargıyla ilgili getirdikleri maddelerin hepsini Meclis’ten geçirip Anayasa Mahkemesi ve Danıştaydan dönen kararların tamamını etkisiz hâle getirmek istiyorlar. Millî irade bu değil, hukuk bu değil?
Sadece Hükümet Millî İrade Değildir! Yasama ve Yargı da Milli İradeyi Temsil Eder!
Başbakan diyor ki: “Bu millî irade.” Millî irade Hükûmet mi? Meclis nereyi temsil ediyor, Meclis neye göre yönetiliyor? Millî irade ortak akıldır, millet olma şuurudur, millî irade devleti ortaya çıkaran iradedir. Millî irade sadece seçimle tecelli etmez. Millî irade aynı zamanda yargı, millî irade yasama, millî irade yürütmedir. “Millî irade ben kafama göre istediğimi yaparım.” demek değildir. Millî irade, çoğunlukçu anlayış değildir, çoğulcu demokrasiye yer verir. AKP kafasını göre bir millî irade tutturmuş, bir taraftan Andımız’ı kaldırıyor, İstiklal Marşı’nın ve bayrak törenini yasaklıyor, her yerden “Ne mutlu Türk’üm diyene!” yazısını siliyor sonra da “Benim Cumhurbaşkanlığı kampanya Samsun’dan başlasın.” diyor. Başbakan’ın kampanyası başlayalı çok oldu, İmralı’dan başladı, Habur’dan, Oslo’dan başladı. Fakat millî irade şerrinden kaçıp sığındığınız Brüksel de değil, Washington da değil Türkiye Cumhuriyeti devletin başkenti Ankara’dadır. Kaldırmaya çalıştığınız Anayasa’nın başlangıç hükümlerinde yazılı olan ilkelerdir millî irade. Onun için “Washington’un şefaati…” Şefaat ancak Hazreti Muhammed (SAV)’den dilenir. Washington’un, Brüksel’in size şefaati olmaz, ancak sizi kullanır. Hem teslim olursun onlara sonra da gelip milli irade dersin. Siz millî görüş gömleğini dahi tutamadınız, neresi millî kaldı bilemedim. “TC”’yi bile resmî kurumlardan çıkaran bir iradenin neresi millî olur? Bu irade sadece Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi, milletin seçtiği milletvekillerinin bile değil. Bu irade Başbakanın tabiriyle -Anayasa Mahkemesi Başkanına yakıştırdığı gibi- gayrimillî bir irade olur. Millî irade, yargısına güvenmez, memuruna güvenmez, polisine güvenmez ise sen kimsin o zaman, kimin Hükûmetisin? Hangi devlette yaşıyoruz? Bütün kurumlar kötü, bir tek Tayyip Erdoğan mı iyi? “Ben herkesin Cumhurbaşkanı olacağım.” Nasıl olacaksın? Ne sövmediğin adam kaldı ne bağırmadığın adam kaldı. Başbakan’ın bakanlarına yaptıklarını biliyoruz, neresi millî irade? Bunu kim dayatıyor? “Bu 2 tane maddeyi kim dayatıyor, sahibi kim?” diyorum, yok. Efkan Ala polisleri sürmüş, mahkemeden dönmeye başlamışlar “Vallaha, biz bunları bir daha süreceğiz.” Sür, ne yapayım? Mahkemeden dönerse de paşa paşa geriye gelir adam. Hukuksuz iş yaparsan mahkemeden döner.
“Hukuk devleti” diyoruz. Hukuk devletinde herkes savcılığa, yargıçlığa soyunuyor. Başbakan ne dedi? “Ben bu davaların savcısıyım.” dedi. Eyvallah. Sonra ne oldu? İşler terse sarmaya başlayınca “Vallaha, kumpas var.” dedi. Acaba niye diyor? Yarın yargılandığı zaman ‘Vallaha, ben yapmadım, onlar yaptı, ben bilmiyordum.’ demek için yapıyor. O mahkemeler çıktığında Başbakan ve bakanlarının ne söylediğini tek tek okurum. Dümbelek çalmadıkları kaldı bir tek. Belki onu da çaldılar biz görmedik. Sonra “Kumpas var.” deyip, bunu yapanları, beraber yaptığınız suç ortaklarınızı “paralel devlet” diye yaftalayıp içeri tıkmak için bizden yetki istiyorsunuz. Biz yargı değiliz. Yargıya gideceksiniz. AKP kendi kurduğu yargıya güvenmiyor.
10 Ağustos’ta Tayyip Erdoğan Vesayeti Bitecek!
Başbakan bu işlerde hep birilerini suçlayıp kendini temize çıkarmaya çalışıyor, ama milletin de yuttuğunu sanıyor ama yutmuyor. Örneğin ekonomideki kötüye gidişi gördü, sorumluluğunu Cumhurbaşkanlığı öncesi üstlenmek istemiyor, “Merkez Bankası Başkanı, ey sen, faizi niye düşürmüyorsun?” diyor. Kendi gazetelerine haber yaptırıyorlar. Sonra da bir ucube faiz lobisi yaratıyor. Peki Başbakan sen hangi hükûmetin Başbakanısın, bu bakanlar hangi hükûmetin bakanı? Mehmet Şimşek torba kanundaki mali af ile ilgili made için “Bu, affa en yakın şeydir, bu madde çıksın, bizim mutfağımızda pişmedi. Ötekisinde de cezaları kaldırdık bir şey kalmaz.” diyor. Sonra AKP’li üyeler kimin iradesiyle anlamadım burada tekrar önergeyi konuşuyorlar ve çıkıyor. Suçlu kim o zaman? Mali disiplini bozan kim? Bunları alıştıran kim? Hükûmetin içerisinde, bakanlar arasında ayrım mı var? “Frenciler, gazcılar, Gülcüler, Erdoğancılar” demiştim yani iki ayrı koalisyon mu var bu Hükûmetin içinde? Diyor ki: “Efendim, biz burada şey yaptık. 10 Ağustosta vesayet bitecek.”miş. Ya siz on iki yıldır “Bütün vesayetleri bitirdik.” demiyor musunuz? Hapse atmadığınız bir kesim kalmadı, üç beş polis vardı onları da sağa sola gönderdiniz, daha ne kaldı? Kimin vesayeti kaldı? Doğru söylüyor, 10 Ağustosta vesayet bitecek, o da Tayyip Erdoğan’ın vesayeti bitecek. AKP’yi de kurtaracağız o vesayetten, Türkiye özgürleşecek. Çünkü Başbakan söylediği zaman hiç kimse ne itiraz edebiliyor ne geri şeye çekebiliyor. Bakanlar bile bir şey söylüyor, ortada kalıyor. Muhalefet olarak bizi dinlemediniz, hukukçuları dinlemiyorsunuz, bakanlarınızı dinlemiyorsunuz, kendi sendikanızı dinlemiyorsunuz, inşallah vicdanınızın sesini dinlersiniz. Allah kolaylık versin, Allah sizi kurtarsın!
Hukuku Ayaklar Altında! Memur Güvencesi Kalkıyor!
Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıkmış durumda. Çıkarılan kanunlarla da iş iyice çığırından çıkacak. Hukuk devleti, sınırları içerisinde kamu erkinin değişmezlik ve süreklilik temeline dayalı olarak değer ve hukuk düzenine bağlı olduğu bir devlet şekli olarak tanımlanıyor. İnsan ve insanla ilgili alanları düzenleyen hukuk normları hukuk devletinin vazgeçilmez alanlarından biridir.” Peki, bu madde ne getiriyor? İnsanla ilgili, çalışanlarla ilgili normları ne hâle getiriyoruz, hiçbir normu ortada bırakmıyoruz.
İnsanların bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarının sağlıklı bir şekilde temin edilebilmesi için ortaya çıkan devlet otoritesinin bütün iş ve eylemlerinin hukuk normları tarafından belirlenmesi toplumsal hayat için son derece önemlidir. Ancak, kendi içinde ahengi yakalayamamış ve uygulama açısından tereddütlerle dolu hukuk normlarının kendisinden beklenen sonuçları üretmesi yani toplumsal ahengi temin etmesi oldukça zordur ki bu çalışma barışını bozan bir şeydir.
Memurun güvencesi olmaması Anayasa’ya tamamen aykırıdır. AKP, bu şekliyle çıkan kanunun geri döneceğini bile bile neden ısrar ediyor? AYM’den dönünceye kadar kimi atarsak attık.” mı diyeceksiniz, yoksa Genel Kuruldan geçerken geçici bir maddeyle “Geçmişe yönelik uygulanır.” mı diyeceksiniz?
Anayasa’nın 11’inci maddesi “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” diyor.
Anayasa’ya aykırı olduğunu herkes biliyor. Nasıl oluyor da Anayasa Mahkemesinin düzelttiği şeyleri yeniden getirip bize sunuyorsunuz. Bunun üstünde bir tek üst hukuk var yani yukarıda AİHM gibi birtakım kuruluşlara eğer itiraz olursa onlar da geçerli oluyor, kamu yararını gerçekleştirmek için kamu gücünü kullanma yetkisine sahip olan idare (yukarıda belirttiğimiz) normlara maalesef bağlı kalmıyor. Bağlı kalması için yargı organlarının çalışıyor olması lazım. Fakat AKP yargı organlarının tamamını gereksiz yere sağa sola savuruyor, aynı şey HSYK’da da var. Örneğin soruşturmalarda farklı karar veren idare mahkemesinin 2 tane daire başkanı hemen başka yerlere gönderilmiş. Şimdi, belli bir bekleme süresine, belli bir tayin süresine tabi değilse böyle oluyor.
Hukuk devletinden söz edebilmek için idarenin bağımsız yargı organlarınca denetimi yeterli değildir, aynı zamanda da idari yargı organlarınca verilen kararların idare tarafından uygulanması gerekiyor. AKP ne diyor? “Bunlar zorunlu hâllerden değil, herhangi bir şey olursa uygulamayız, uygulamazsak da bize kimse hesap soramaz.” Nasıl bir hukuk anlayışı, nasıl bir demokrasi, nasıl bir millî irade? Millî irade size “Kafanıza göre istediğinizi istediğiniz yere atın.” diye mi yetki veriyor? “Kanunları, nizamları uygulayın, kurumları ahenkli bir şekilde çalıştırın.” diye veriyor.
Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrası, yasama ve yürütme organlarıyla idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğini söylüyor. Biz de bir organız, siz bize bunu niye değiştirtiyorsunuz. “Yasama” diyor, yasamayı mahkeme kararının uygulanmamasını aracı olarak kullanarak bize niye bunu çıkarttırıyorsunuz? Biz Anayasa’ya uygun bir hareket tarzı içinde olursak bu kanunun buradan çıkmaması lazım, öyle diyor, bize verdiği görev bu. “Anayasa’ya aykırı olan şeyleri yapmayın, mahkeme kararlarına herkes uyacak, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve yerine getirilmesini geciktiremeyeceği diyor. E, siz ne yapıyorsunuz? Otuz gün iki seneye çıkıyor. Oradan da hesap sorulmasın, biz istediğimiz gibi devam edelim.
AKP Hukukun Verdiği Kararları Etkisiz Kıldırmak İçin Yasama Organını Kullanıyor!
Üst hukuk olarak baktığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yine 6/1 maddesinde de herkesin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı yerinden isteme hakkına sahip olduğu belirtiliyor. Yani, memur da herkesten biri, vatandaş olarak herkesin bu hakkı var. Dolayısıyla, hukukun ve adaletin en somut göstergesi olan mahkeme kararlarının uygulanması hukuk devleti ilkesiyle ve tabii bunun bir sonucu olan, az önce Anayasa’da belirtilen, idarenin hukuka bağlı olması, yargı tarafından denetlenmesi ilkesi de maalesef bir gereği olmasına rağmen burada ayaklar altına alınıyor. Bu 3 milyona yakın memurun iş güvencesini de tamamen ayaklar altına alıyor. Sınavı kazanan birisinin sınavla kazanılmış özlük hakkını, pat, bir tane yönetmelikle, genelgeyle -kanuna bile gerek kalmadan- gönderiyorsun. Bununla ilgili idare mahkemesine gitmeyecekler mi? Gelip gelip hukukun verdiği kararları etkisiz kıldırmak için yasama organını kullanıyorsun, Anayasa da bana diyor ki: “Sen bunun yapamazsın, sen de organlardan bir tanesisin; herkes yargı kararına uyar, yasama da uyar, yürütme de uyar.” Bir hukuk devletinde böyle bir şey olmaz.
Bir yanıt bırakın