Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin İl ve İlçe Yöneticilerine 17 Nisan 2014 – Perşembe günü yayımladıkları GENELGE
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bildiğiniz gibi, Türk milleti 30 Mart 2014 tarihinde, yerel yönetimlerde görevlendireceği isim ve partileri seçmek maksadıyla sandık başına gitmiştir.
Egemenliğin yegâne sahibi aziz milletimiz iradesini kullanarak önümüzdeki beş yıllık dönem için mahalli idareler yöneticilerini belirlemiştir.
Bazı anlaşmazlık ve asayişsizlik vakaları görülse de seçimler genel anlamda huzur ve sükûnet içinde geçmiştir.
Ne var ki bu seçimlerin birçok yerde dürüst ve ahlaki yapılmadığına, sandığa hile ve şaibe karıştığına dönük iddiaların varlığı da çok açık bir gerçektir.
Seçim sonuçlarına il ve ilçe seçim kurulları bazında yapılan itirazların yanısıra, ihtilafların Yüksek Seçim Kurulu’na kadar yansıması kuşku ve güvensizliğin boyutunu göstermesi bakımından kayda değerdir.
Demokraside sandığın güvenliği hayati bir konudur.
Bu itibarla seçim sonuçlarının kaybeden ve kazanan açısından gönül huzuruyla benimsenmesi, en ufak bir şüpheye yer bırakılmaması ülke istikrarı ve demokrasi standartları açısından elzemdir.
Şaibelere gömülmüş bir demokrasinin, müdahale ve yönlendirmelere açık bir sandığın siyasetin güvenirliğini sulandıracağı, toplumsal uyum ve dengeyi bozacağı bir an olsun unutulmamalıdır.
Milletimizin tercihlerinin oy hırsızlarına, demokrasi kalpazanlarına, fırsat düşkünlerine teslim edilmemesi herkesin ortak sorumluluğudur.
Milliyetçi Hareket Partisi 30 Mart seçim sürecinin her safhasında gerekli mücadelesini yapmış, hakkının ve hukukunun çiğnenmemesi amacıyla olağanüstü gayret sergilemiştir.
Mahalli İdareler Seçimleri öncesi Türkiye çok yoğun bir tartışma ve kamplaşmanın esiri olmuştur.
30 Mart seçimleri 17 Aralık 2013 tarihinde başlayan “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu”nun gölgesinde gerçekleşmiştir.
Başbakan Erdoğan, hakkındaki iddiaları saptırmak, karalamak ve karartmak adına elindeki tüm imkânları, tüm devlet gücünü seferber etmiştir.
Meydan meydan gezerek yolsuzluğu inkar etmiş, rüşveti yok saymış, yasa dışı ilişkileri, yargıya intikal etmiş kirli çamaşırları var gücüyle gündemden düşürmeye çalışmıştır.
Kanun kaçakları iktidar tarafından korumaya alınmıştır.
Şarlatan İranlı hükümetin hücrelerine kadar sızmış, önüne gelen bakanı ve çocuklarını rüşvet müptelası yapmış, hepsini maskaraya çevirmiştir.
Soyguncular, rüşvetçiler, rantiyeciler, kara paracılar, devlet kasasından geçinen hırsız ve uğursuzlar hiçbir hukuk devletinde olmayacağı kadar iktidar tarafından kollanmış ve sahiplenilmiştir.
Başbakan Erdoğan ve ailesine kadar uzanan rüşvet ve yolsuzluk suçlamaları hukukun temel kuralları hiçe sayılarak sumen altı yapılmıştır.
Yasalara göre üstlendikleri vazifeyi yapmakla sorumlu olan hakim ve savcılar darbeci yaftasıyla görevden alınmışlar veya sürgüne gönderilmişlerdir.
Binlerce emniyet mensubu paralel örgüt suçlamasıyla zulme uğramıştır.
Başbakan Erdoğan oğluyla birlikte evdeki parayı sıfırlama telaşındayken, adaleti sıfıra çekmiş ve hukuku hançerlemiştir.
Türkiye, gelmiş geçmiş en ayıplı, en rüşvetçi, en karanlık, en yüzsüz bir iktidarın zorbalığına maruz kalmıştır.
30 Mart seçimlerinden çıkan sonuç bu yalın gerçeği asla değiştirmeyecek, değiştiremeyecektir.
Şu an Türkiye’yi; mahkemeden kaçan, boğazına kadar kanunsuzluklara batan, hakkında çok büyük iddia ve ithamlar olan birisi Başbakan sıfatıyla yönetmektedir.
Bu ülkemiz ve milletimiz için hakikaten de çok ciddi bir kayıp ve hüsrandır.
Başbakan Erdoğan 30 Mart Mahalli İdareler Seçimlerini aklanma ve temize çıkma fırsatı olarak görse de, bunun böyle olmadığı, olamayacağı çok yakında anlaşılacaktır.
Zira sandık yolsuzluğun, rüşvetin, ihanetin ve kötü yönetimin onay göreceği, geçer not alacağı bir zemin ve ortam değildir.
Hiç kuşkusuz 30 Mart seçimleri tıpkı genel seçimlere benzer bir atmosferde geçmiştir.
Başbakan devlete ve millete darbe yapıldığı iddiasını hiç ağzından düşürmemiş, şahsına ve hükümetine yönelik yolsuzluk suçlamasını komploya bağlamış, tuzakla ilişkilendirmiş, örgüt kozuna sarılarak püskürtmeye çabalamıştır.
Aziz milletimiz çok sancılı, çok karmaşık, çok bulanık ve çok belirsiz bir süreçte sandık başına gitmiştir.
30 Mart’tan alınan neticeye bakarak rüşvetin ve yolsuzluğun önemsenmediği asla düşünülmemeli, bu kapsamda estirilen karamsarlık rüzgarına tutsak olunmamalıdır.
Elbette 17 Aralık sürecinin ve sonrasında ifşa olan akıl almaz iğrenç ilişki ağlarının siyasal tutumlara tam manasıyla yön verdiğini, tesir ettiğini söylemek imkansızdır.
Fakat unutulmasın ki, hukuk ağır aksak da olsa işlemektedir.
Yolsuzluk şebekeleriyle, çıkar gruplarıyla, kamuoyu tarafından niyet ve hedefleri öğrenilmiş ahlaksızlarla ilgili takibat sürmektedir.
Türkiye 30 Mart’ın ardından yeni bir seçim sürecine kilitlenmiştir.
Türk milleti 1’nci turu 10 Ağustos, 2’nci turu 24 Ağustos 2014 olan Cumhurbaşkanlığı seçimini yapacak ve 12’nci Cumhurbaşkanını direkt tayin edecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek mevkiine kimlerin aday olacağı ve kimin seçileceği şimdilik belirsizliğini korusa da, tedavüle giren birçok isim hakkında serdedilen kanaatler gözlerden kaçmamaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına talip olduğu açıklamalarından, temaslarından ve niyetlerinden anlaşılmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanıyla Başbakan arasında medya üzerinden yürüyen pazarlıkların karşılıklı görüşmeyle farklı bir mecraya gireceği, kendi aralarında varacakları bir karar için dönüm noktası olacağı ileri sürülmektedir.
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili polemiklerin sadece iki kişiyi hesaba katması ve sanki başka aday yokmuş veya layık değilmiş gibi bir algı uyandırması bir defa demokrasinin usul ve esaslarına taban tabana zıttır.
Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan arasındaki uzlaşma ve anlaşmaya bağlı olarak Çankaya’ya kimin çıkacağının belli olacağı gibi bir imaj verilmesi milletimizin iradesine çok net hakarettir.
Demokrasinin doğasına ve taşıdığı derin anlamına aykırı olan bu durumun önümüzdeki iki etaplı seçimi şimdiden yıprattığı, sorgulattığı ve savsakladığı açıktır.
Türk devlet geleneğinde eşsiz ve paha biçilemez bir yeri olan Cumhurbaşkanlığı görevine öncelikle devlet adamlığı vasfına haiz ve herkesi kucaklama hasletlerini gösterebilen birisi seçilmelidir.
Mazisinde en ufak bir soru işareti olan, sicilinde en küçük bir olumsuz iz bulunan herhangi bir şahsın Cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığını taşımayacağı ortadadır.
Milli ve manevi değerlerle kavgalı, Türk devlet geleneğini özümsememiş, teröristlerle müzakerede ustalaşmış, bölücü ve yıkıcı çevrelere umut aşılamış, milli kimlikle ters düşmüş bir kafa yapısının Cumhurbaşkanı olmasına milletimiz izin vermeyecektir.
Türküm diyemeyen, milleti etnik bölmelere ayıran, hakkında izah ve açıklaması çok zor yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları bulunan karanlık bir kişinin Cumhurbaşkanı olması da hayal mahsulüdür.
Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması mümkün ve ihtimal dahilinde değildir.
Başbakan Erdoğan’ın, henüz yargıda hesap vermeden, henüz milletin kahir ekseriyetiyle barışmadan Çankaya’ya çıkma teşebbüs ve merakı akla ziyandır.
Bu ülkede özel şartları yerine getirebilen herkes Cumhurbaşkanlığına namzettir, sadece Başbakan için bu yol çoktan kapanmış ve tıkanmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle ilgili değerlendirme, çalışma ve araştırmalarını sürdürmektedir.
Türkiye’ye yakışan, millet ve devlet arasındaki bağı sağlamlaştırabilecek, ahlaklı, vicdanlı, adalete saygı duyan ve ayrımcılığa mesafeli duran değerli bir şahsiyetin ortaya çıkması için gerekli sorumluluk bilinci mutlaka sergilenecektir.
Cumhurbaşkanlığı makamı kaçış ve kurtuluş yeri değildir.
Hiç unutulmasın ki, her zorlamayı yaparak Cumhurbaşkanlığı makamına talip olan şaibeli ve sakıncalı kişiler, bu göreve yükselseler bile vatana ihanetten tekrar indirileceklerdir.
Önümüzdeki bu kadar yoğun gündem ve siyasal süreç içerisinde parti teşkilatlarımızın başkan ve yöneticileri aşağıda madde madde belirtilen hususlara aynen uyacaklar ve buna göre hareket edeceklerdir.
1- Cumhurbaşkanlığı seçim süreci öncekilerini aratmayacak kriz potansiyeline sahiptir.
Bu nedenle hiçbir teşkilat mensubumuz muhtemel gerginlik ve çatışmaların tarafı olmayacak, sakin ve sağduyulu bir şekilde siyasi çalışmalarını sürdürecektir.
2- Hem Cumhurbaşkanlığı seçimi, hem de peşinden gelecek 25’nci Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri toplumsal cepheleşmeyi tırmandırabilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde oyun kurgulayanlara, algı operasyonlarıyla kafaları karıştırıp iç huzurumuzu bozmaya azmetmiş sinsi emellere kesinlikle fırsat verilmeyecektir.
3- Yerel düzeyde yapılacak tüm açıklamalarda parti politikaları dışında herhangi bir yorum, görüş ve değerlendirme paylaşılmayacaktır.
Grup konuşmaları, yazılı basın açıklamaları, diğer beyanatlar ve Genel Merkez duyuruları titizlikle takip edilecek, basına verilen demeçler mahalli özellikler ihmal edilmeden bunlarla sınırlı kalacaktır.
4- 6 Aralık 2012 tarihli Genelge’de de ifade edildiği üzere,
İl ve ilçe düzeyinde yapılacak toplantı, konferans, panel gibi siyasi çalışmalarla, televizyon programları ve mülakatlar öncesinde Genel Merkez mutlaka bilgilendirilecek; konuşmacı, misafir, görüş ve fikirlerine başvurulacak kişilerle ilgili gerekli izin ve onay Genel Merkezden alınacaktır.
Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ile Medya, Tanıtım ve Halkla İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı koordineli bir şekilde bu konuyu takip ve temin etmekten sorumlu olacaklardır.
5- Sanal medya üzerinden yapılan kışkırtmalara itibar edilmeyecek, resmi açıklamalar dışında internet sitelerinde dolaşan mesnetsiz haberlere kulak asılmayacak ve içimizi karıştırmaya dayalı fitne ve fesat yayan çevrelere çok dikkat edilecektir.
Bazı iç ve dış odakların bilhassa Cumhurbaşkanlığı seçimine maksatlı olarak aday yönlendirmesine soyunduğu, durumdan vazife çıkararak içimizden adrese teslim aday belirme kurnazlığına teşebbüs ettiği görülmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin yetkili kurulları bellidir.
Bunun dışında bazı kişi ya da kişilerin parlatılması, öne çıkarılması ve isminin dolaştırılması partimizin siyasi ilkeleriyle örtüşmeyecektir.
Bu çerçevede kapalı devre sürdürülen ve birilerinin lehinde değişik platformlarda propaganda yapan her kim olursa olsun dikkatle izlenecek, gerekli önlem gecikmeksizin alınacak ve bunlara aldırış edilmeyecektir.
6- 30 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinin hazırlık ve propaganda döneminde bazı il, ilçe ve beldelerde partimiz tarafından kullanılmayan rozet, flama, bayrak ve dövizlere rağbet olduğu görülmüştür.
Genel Merkez’in belirlemediği, partimize ait olmayan materyaller kesinlikle kullanılmayacak, kullananlar ise uyarılacaktır.
7- Başkanlık Divanı Üyeleri kendi görev alanlarıyla ilgili olmak kaydıyla, bu ve daha önce yayımlanmış Genelge hükümlerinin takip, uyum ve kontrolünü sağlayacaklardır.
8- Partimizi kamuoyu nezdinde sıkıntıya sokacak, çelişki yaratabilecek, ilke ve esaslarımızla bağdaşmayacak her türlü söz, beyan ve davranıştan uzak kalınacaktır.
9- Milliyetçi Hareket Partisi’nin bütünlüğünü bozan, dedikodu yayan, düzmece ve aslı astarı olmayan açıklamaların faillerine anında müdahale edilecek, suçu sabit görülenlerle ilgili hukuki işlem başlatılacaktır.
Yeni bir doğruluşun, yeni bir heyecanın cemre gibi yüreklere düşmesi için her teşkilat mensubumuz dün olduğu gibi bugün ve yarın da sorumluluk şuuruyla hareket edecektir.
Çatışmadan beslenen, istismarla hayat bulan, milli ve manevi değerlerle ihtilafı olan, aynı şekilde milletimizi aldatan ilkel zihniyetlerle mücadele Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in varlık sebebidir.
Oyalanarak ve pişmanlıklarla geçirilecek zaman kalmamıştır.
Tehlike artık milletimizin kapısına dayanmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, vatan ve millet üzerine gerilmeye çalışılan kefeni bir kader olarak kabul etmeyecektir.
Türk milliyetçileri bu aziz milletin bölünmesine ve parçalanmasına sessiz kalmayacaktır.
Her neyi amaçlıyorsak, her neyi umutla, duayla, özlemle dile getiriyorsak ülke, devlet ve insanımızın ali menfaatleri lehinedir.
Biz samimiyiz, dürüstüz, Türkiye ve Türk milleti sevdalısı Milliyetçi Ülkücü Hareketiz.
Yönümüz Hakka dönük, yüzümüz doğruya yönelik, yolumuz Türk-İslam Ülküsünün yüksek hedeflerine çevriktir.
Amaçlarımız büyük ve berraktır.
Niyetimiz halis ve hasbidir.
Fikrimiz, zikrimiz, dünya görüşümüz, vaat ettiklerimiz, yaşadıklarımız ve yaşatacaklarımız milli ve manevi kaidelerle temellendirilmiştir.
Milletimizin dili bizim dilimiz, bizim sözümüzdür.
Milletimizin değerleri, inançları, sahip olduğu eşsiz özellikleri hayat ve varlık kaynağımızdır.
Bu duygu ve düşüncelerle her bir dava arkadaşıma en derin selam ve sevgilerimi sunuyor, esenlikler diliyorum.
Yolununuz, bahtınız ve alınınız açık olsun.
Cenab-ı Allah yar ve yardımcınız olsun.
Bir yanıt bırakın