MHP
Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Muhterem Misafirler,
Basınımızın Mümtaz Temsilcileri,
Bu haftaki Meclis Grup Toplantımız münasebetiyle yapacağım konuşmaya geçmeden evvel hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Yurt içinden ve yurt dışından; bugünkü toplantımızı takip eden tüm vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat mücadelesi veren tüm kardeşlerimize en kalbi selamlarımı gönderiyor, şükranlarımı sunuyorum.
Geçtiğimiz Pazar günü, İstanbul’un Sarıyer ilçesinde bulunan Santa Maria Kilisesi’nde yapılan ayin sırasında, iki teröristin düzenlediği silahlı saldırıda bir vatandaşımız hayatını kaybetti.
Bu menfur ve melanet eylemi lanetliyor, vefat eden vatandaşımızın ailesine taziyelerimi iletiyorum.
Yabancı uyruklu teröristlerin kısa sürede yakalanması, ilerleyen günlerde suikastın sır perdesinin aralanacak olması şüphesiz memnuniyet vericidir.
Toplumsal huzurumuzu bozmak, iç asayiş ve güvenliğimizi bulandırmak amacıyla zehir ve zillet saçan Türkiye düşmanları hiç boş durmuyor, hain emellerinden hiç de vazgeçmiyor.
Gelişmeleri dikkat, tedbir ve temkinle kavramalı ve takip etmeliyiz.
Bilhassa 31 Mart seçimlerine kadar provokasyonortamını canlı tutmayı ve ülkemizin sinir uçlarıyla oynamayı planlayan karanlık ellere azami şekilde uyanık olmalıyız.
Milli birlik ve dirliğimizi kundaklamayı hedefleyen iç ve dış husumet cephesine fırsat veremeyiz, inşallah da vermeyeceğiz.
Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumak, sosyal ve ekonomik standartlarını yükseltmek devletin başlıca görevi olmakla birlikte, hukukun üstünlüğünden ve demokrasinin erdemlerinden taviz vermemek de hepimizin müşterek sorumluluğuna emanettir.
Her zaman, her şart ve her zeminde Türkiye’mizi cesaretle savunmak bizim için hayat memat konusudur.
Şayet tereddüt edersek, şayet çelişkiye düşersek milli varlığımıza düşman kesilen alçakların üzerimize daha şiddetli ve daha yoğun şekilde gelmeleri kaçınılmazdır.
Türkiye Cumhuriyeti; terör örgütlerinin, küresel bağlantılı organize suç şebekelerinin, hiçbir ahlaki ölçü tanımayan çetelerin, azılı kanun kaçaklarının, uyuşturucu ve silah tacirlerinin, düzensiz göçmenlerin, kapalı devre çalışan yabancı istihbarat örgütlerinin oyun alanı, eylem sahası, yuvalanma vahası olamaz, olmamalıdır.
Suç ve suçluya tolerans diye bir şeyden asla bahsedilmemelidir.
Bölücülüğe, teröre ve terör destekçilerine merhamet ve müsamaha kesinlikle gösterilememelidir.
Devletin egemenlik çıkarlarını, hakimiyet ve haysiyetini zaafa uğratacak operasyonel faaliyetlerin ve bunun faillerinin kafası ezilmelidir.
Milli güvenliğimizi stratejik bir akıl ve dayanışmayla zinde tutmalıyız.
Türkiye’nin istikbalini sokağın dili değil, milletin iradesi belirleyecektir.
Türkiye’nin istikbalini asimetrik tahrik ve tahribatlara bel bağlamış casus ve cinayet örgütleri değil, bizzat cumhurun aziz varlığı tayin edecektir.
Değerli Arkadaşlarım,
Merhum Cemil Meriç, “Umran’dan Uygarlığa”isimli meşhur eserinde şunları kaydetmektedir:
“Zavallı Türk aydını, Batılı dostları alınmasın diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıkla benimser. Dev papağanlaşır.”
Putlar takdis edilmeye değil, yıkılmaya ve kırılmaya müstahaktır.
Haksız bir yenilgiye uğramış soylu bir medeniyetin varisleri olarak papağanlığı tümüyle reddediyoruz.
Bağımsız kafa, bayraklaşmış irade, bahadır iman eşliğinde yalçın kayalıklar arkasına hapsedilen milli ve manevi hazinelerimizi gün yüzüne çıkarmanın, onlarla müşerref olmanın, daha mühimi hayatımıza doğrudan tatbik etmenin azim ve amacıyla mücadelemizi sürdürüyoruz.
Bizim tek düşüncemiz Türk milleti ve Türkiye’dir.
Millete sevdamız ölümsüz bir şarkının nağmeleri gibi vicdanımızın muhkem hisarlarında yankılanmaktadır.
Akıl ve ahlakımızın, vakar ve varlığımızın haznedarı büyük Türk milletidir.
Yalanların maskesini yırtmak, yozlaşmanın hesabını sormak, iftiraların ayağını kaydırmak, ihanetlerin yakasından tutmak dava ve siyaset vazifemizdir.
Sömürgeleşen muhalefeti cesaretle tenkit etmekle birlikte Türkiye’nin belini bükmeye çalışan güruhun karşısında durmak, alayını durdurmak temel görevimizdir.
Öncelikli vazifeleri aydınlığı getirmek olan, fakat karanlıktan karanlığa mekik dokuyan sözde aydınları; özü laçkalaşmış, öz değerleri lekelenmiş siyasetçileri milletimizin gündeminden çekip çıkarmak için elimizden gelen çabayı göstermekle mükellefiz.
Bu mükellefiyetin cazibe ve çekim alanından ayrılmayacağız.
Türk vatanı yeryüzü cennetimiz, Türkiye medarı iftiharımızdır.
Türk milleti mensubiyetiyle övündüğümüz cevheri aslimizdir.
Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği, refah ve esenliği, memnuniyet ve mutluluğu tartışma kabul etmez yegane gayemizdir.
Siyaseti kaygan ve kaypak ilişkiler ağına tahvil ve teşmil edenlerin ahlak ve etik ihlaline elbette sessiz ve seyirci kalmayacağız.
Türkiye’yi risk ve tehditlerle tuzaklanmış meçhul bir akıbete sürüklemeye uğraşan hiçbir odağa atıl ve hareketsiz durmayacağız.
Milliyetçi Hareket Partisi sahip olduğu tarihi misyonun idrakindedir.
Bu misyonun dinamizmiyle Türk ve Türkiye Yüzyılı vizyonunu gerçekleştirmenin arayış ve amacındayız.
Ülkemizin vakit kaybetmeye tahammülü kalmadı.
Milletimizin oyalanacak takati kalmadı.
İstismar ve ihanet siyasetine dayanacak sabır da kalmadı.
14 Mayıs ve 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerinin Türkiye lehine ortaya çıkan muazzez sonucunun perçinlenmesi, yeni yüzyılın aralanan perdelerinin iyice açılması 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimlerine bire bir bağlıdır.
Önümüzdeki demokratik eşik kazasız belasız atlatılmalıdır.
Türkiye’nin ilerleyiş ve yükseliş momenti hız kesmeden devam etmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı bu hedefe kilitlenmiştir.
Türkiye’mizin son elli beş yılına damgasını vurmuş olan Milliyetçi Hareket Partisi gücünü mukaddesattan, milletimizin destek ve hayır duasından almaktadır.
Millî menfaatlerimize aykırı davranan, milletimizin birlik, beraberlik ve kardeşliğini bozmaya çalışan her kim ya da kimler varsa onlara karşı duruşumuz sarsılmayacak ve tavsamayacaktır.
Cesaretimizin kaynağı tarihtir, ilhamımızın kaynağı ecdadımızdır, istiklalimizin kaynağı bu topraklara sere serpe uzanmış yatan kahraman şehitlerimizdir, irademizin kaynağı da büyük Türk milletidir.
Dünyaya istikamet verecek kudrette bir Türkiye’nin mimarisi, ancak ve ancak Türk-İslam kültüründen feyzini alan, Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve faziletiyle bezenen fedakarlıknumunesi bir ahlaki kucaklaşmayla mümkündür.
Nitekim bu kucaklaşmanın adı Cumhur İttifakı’dır.
Milli ve ahlaki kucaklaşmanın devlet ve millet hayatında kök salmasına da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi refakat etmektedir.
Bu sistemin uzlaşmacı vasfında temerküz etmiş muktedir ve tesirli yürütme, güçlü ve fonksiyonel yasama, bağımsız ve tarafsız yargı sayesinde Türkiye’nin önünü hiçbir mihrak kesemeyecektir.
Bu kutlu yürüyüşün neticesinde “Gelen Türk Asrı, Geleceğin Gücü Türkiye” olacaktır.
Nihayet devir Türk Devri’dir.
İnancımız budur, iddiamız budur, irademiz budur.
Hep Birlikte Türkiye’yiz.
Hepimiz Türk milletiyiz.
Millet olma hali bugüne kadar ulaşılmış en medeni, en modern, en gelişmiş beşeriyet özelliğidir.
Milletimizi oluşturan her vatan evladı bir ve eşittir.
Türkiye’de sınıflı bir toplum yapısı veya kast sistemi yoktur.
İmtiyazlı bir azınlıktan, seçkin bir zümrenin hakimiyetinden, hukuken ve siyaseten üstünlüğü olan seçkin bir tabakadan asla söz edilemez.
Milletimizin her ferdi kanun önünde aynı haklara sahiptir.
Bir asırlık Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından birisi fırsat eşitliğinin tesir ve tecellisidir.
Dağdaki çobanımızla üniversitede ders veren bir akademisyenimiz arasında hukuken ve demokratik haklar açısından hiçbir fark yoktur.
Her neviden ayrımcılık ve bölücülük ayaklarımızın altındadır.
Cumhur Bizim, Türkiye Hepimizindir.
Fosilleşmiş zihniyetlerin yalan ve yanlış vaatleriyle avunacak, buna kanacak, bununla meşgul olacak hiçbir vatan evladı artık yoktur.
Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart’a canla, başla, heyecanla ve inanmışlıkla hazırlanmaktadır.
Geçtiğimiz Pazar günü “Cumhur Bizim, Türkiye Hepimizin” temasıyla Mersin Açık Hava Toplantımız hamd olsun muhteşem bir katılımla gerçekleşmiştir.
Dostlar sevinmiş, düşmanlar çatlamıştır.
Herkesin gözü kulağı Mersin’e çevrilmiştir.
Toroslar’dan, ovalardan vatanperverlerin sesi işitilmiştir.
Mersin’in talihi açılmış, solgun yüzlere canlılık gelmiştir.
Mersin tıpkı Akdeniz gibi dalgalanmış ve Cumhur İttifakı’nda kenetlenmiştir.
Hiç kimse boş hayale kapılmasın.
Hiç kimse yanlış hesap yapmasın.
Mersin Bizim, Türkiye Hepimizindir.
Mersin’de, DEM’lenmiş CHP’ye ruhsat yoktur.
Mersin’e ambargo koyan bölücülere bundan sonra rahat yüzü yoktur.
Allah’ın izni ve milletimizin iradesiyle 31 Mart 2024’de, Mersin Büyükşehir Belediyesi ve tüm ilçe belediyeleri Cumhur İttifakı’nın yönetimine geçecek, diğerleri sadece nal toplayacak, heba ettikleri yılların altında kalacaklardır.
Mersin Açık Hava Toplantımıza katılan her vatandaşıma, her dava arkadaşıma huzurlarınızda teşekkür ediyor, hep birlikte başaracağımıza gönülden inanıyorum.
Mersin’de şahit olduğumuz coşku ve heyecanın bu hafta sonunda Manisa’da tekerrür etmesini ümit ve temenni ediyorum.
Manisa Bizim, Türkiye Hepimizindir.
31 Mart’ta hıyanet değil hizmet ve hidayet kazanacaktır.
31 Mart’ta cüzdan ve cukka hesabı yapan curcuna siyaseti değil milli şerefin timsali Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı başarıya ulaşacaktır.
Çok çalışacağız, hiçbir mazerete sığınmadan geceyi gündüze katacağız.
31 Mart’a kadar durmayacağız, duraklamayacağız, yılmayacağız, yorulmayacağız, yerel yönetimleri köhne siyasetten kurtaracağız.
Şehirlerimizi büyüteceğiz, ekmeğimizi büyüteceğiz, umutlarımızı büyüteceğiz, hedeflerimizi büyüteceğiz, huzurumuzu büyüteceğiz, milli birlik ve dayanışma irademizi çelikleştireceğiz.
Yol haritamızı hazırladık, rotamızı çizdik, gayret bizden tevfik Allah’tan diyerek sefere koyulduk.
Önümüze fitne bariyeri dikenleri kırıp geçeceğiz.
Engelleri teker teker aşıp ilerleyeceğiz.
Vatana sahip çıkacağız.
Türkiye’ye sahip çıkacağız.
İman, irade ve bin yıllık kardeşlik sancağı altında birleşen Cumhur İttifakı olarak yürüyüşümüze hız vereceğiz.
Varsın birileri bölücüleri, teröristleri, yedi düveli yanına alsın.
Varsın birileri iftira ve yalan rüzgarından medet umsun.
Varsın birileri utanmadan, sıkılmadan, vicdanı sızlamadan parti parti dolaşsın, hatta devşirilsin, DEM’lensin, siyasi fırıldağa dönüşsün.
Hiç fark etmeyecek, hiç dert ve hiç sorun olmayacaktır.
Çırpınışları boşuna, hevesleri beyhudedir.
31 Mart’ta hepsinin bileğini sandıkta bükeceğiz.
Alayının hesabını demokrasinin imkanlarıylagöreceğiz.
Yerel yönetimleri muhannete muhtaç etmeyeceğiz.
Biz garibin, mazlumun, bağında, bahçesinde, bostanında ter dökenin, emek verenin yanında olacağız.
Camide, cemevinde, duada, dilekte, gönülde, kalpte, Anadolu’nun her yerinde insanımızla kucaklaşacağız.
Caninin, eşkıyanın, bölücünün, demokrasi ve özgürlük kamuflajına bürünmüş düşman beslemelerinin de sonuna kadar karşısında dimdik duracağız.
Muhterem Arkadaşlarım,
Merhum Şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun haykırdığı gibi;
Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu başlar, vatan olmaya,
Kızılelma’ya hey Kızılelma’ya.
En güzel marşını vurmadan mehter,
Ya Allah, Bismillah, Allahuekber.
Çok şükür Türkiye Kızılelma’nın istikametindedir.
Yeni bir Türk asrının kapısı açılmış, ilk adım atılmıştır.
Cumhur İttifakı ümitleri kamçılamış, milli gelecek hedeflerini kanatlandırmıştır.
Cumhur İttifakı’nın emsalsiz uzlaşmasıyla, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uyum ve geniş fırsatlarıyla Türkiye, sorun yumağı haline gelen, kriz üreten, demokrasimizi tehdit eden Parlamenter Sistemin prangalarından kurtulmuş ve ufku aydınlanmıştır.
Bu reform milletimizin tarihi bir başarısıdır.
Millet hür iradesiyle, azim ve kararlılığıyla varlığını, birliğini ve gelecek ülkülerini muhafaza etmesini bilmiştir.
Cumhur İttifakı şartlar ne kadar ağır olsa da, devletin ve milletin bekasını esas almış, egemenlik ve güvenlik haklarımızı tehdit eden provokasyonlarlamücadele etmiş, bunu da sürdürme inancıyla bezenmiş ve bilenmiştir.
Cumhur İttifakı; Türk mucizesinin şahlanışı, dünyaya vurulacak Türk mührünün müjdecisi, millî istiklâlin namusu, millî istikbâlin müdafaa ruhudur.
Türkiye’yi bağımsız, demokratik, parlak ve müreffeh bir geleceğe kavuşturma azmi; Türk milletinin hainlere, işbirlikçilere gösterdiği millî tepkinin adı, ülkemizin kalkınmasının, milletimizin refah ve huzurunun güvencesi Cumhur İttifakı’dır.
Bizim ittifakımız kutlu bir diriliş ve yükseliş seferberliğidir.
Bizim ittifakımız, Türkiye’yi parlak bir geleceğe taşıma mücadelesine kararlılıkla devam edecektir.
CHP Genel Başkanı’nın Türkiye ittifakını telaffuz etmesi nafile bir gayrettir.
Millet ittifakı olmadı, şimdi de Türkiye ittifakı mı kuracaklar?
Zillet tutmadı, ittifakın çatı ismi olarak Türkiye’yi mi kullanacaklar?
Gördüğümüz kadarıyla DEM’lenmek CHP yönetimine hiç iyi gelmemiş, şuurunu kaybetmiş, siyasi aklını hepten tüketmiştir.
Azgın Türkiye muhalifleriyle Türkiye ittifakı oluşturma gayesi bu sefalet yuvalarının iflah olmaz perişanlığını teyit etmekle kalmamış, aciz ve acınası siyasetlerini de tamamıyla deşifre etmeyi sağlamıştır.
Özgür Bey, taşıma suyla değirmen dönmeyeceğine göre, bu ittifakı kimlerle tesis edeceksiniz?
İhanetin dem aldığı bir ittifaka nasıl Türkiye ittifakı demeyi içinize sindireceksiniz?
Henüz kendi aranızda katılaşmış ihtilafları ve katran gibi yüzeye çıkmış ikilikleri aşamamışken Türkiye ittifakını seslendirmeniz kara mizah değilse nedir?
Sayın Kılıçdaroğlu’nun bütün izlerini silmenin, neredeyse ismini ananı kapının önüne bırakmanın neresi Türkiye ittifakı? Neresi adamlık? Neresi vefakarlık?
Kürsüde gaza gelip kendi kendini alkışlamayı bırak da yüreğin varsa bunları açıkla.
PKK bu ittifakın neresinde? Yanında mı, yöresinde mi, yedeğinde mi?
DEM’cilere hayranlığın, devamlı savunman, onları allayıp pullaman, el etek öpmen sırf ittifak için mi? Yoksa bilmediğimiz başka sakıncalı, sakat ve sancılı ilişki ve irtibatların da var mı?
İhanetin ittifakı değil, ancak ve ancak imhası olur.
Bizden söylemesi, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Allah’ın inayetiyle ihanetin kökünü kurutacak, bu kapsamda hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmayacaktır.
Bilinmelidir ki, DEM’den medet umanların sonu sandıkta hüsrandır.
DEM’lenmiş CHP, açık veya gizli ortakları Türkiye’nin karşısında, biz sonuna kadar yanındayız.
Bunlar doğal gaz ve petrol keşiflerinin karşında, biz yanındayız.
İlk yerli ve milli otomobil TOGG’un karşısında, biz yanındayız.
Savunma sanayimizin göz bebekleri olan Hürkuş’un, Milli Muharip Uçağı Kaan’ın karşısında, biz yanındayız.
Bayraktar şirketinin, İHA ve SİHA’ların, TCG Anadolu’nun ve Kızılelma’nın karşısında, biz yanındayız.
Biz Cumhur İttifakı’yız.
Biz hep birlikte Türkiye’yiz.
Cumhur Bizim, Türkiye Hepimizindir.
DEM’lenmiş CHP, DEVA, Serok ve diğerleri İmralı canisinin, teröristbaşı Gülen’in, PKK’nın, Firavun’un, müstevlilerin, sömürgecilerin hizasındadır.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı ise mazlumların, gariplerin, emeklilerin, çiftçilerin, işçilerin, esnafların, ülkemizi büyütme, geliştirme ve zenginleştirme mücadelesi veren herkesin arkasındadır.
Merhum Şairimiz Abdurrahim Karakoç ne diyordu:
Beden ölür, çürür cana bakın siz.
Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar,
Haktan, hakikatten yana bakın siz.
Biz haktan yana bakıyoruz, halkımızla yürüyoruz.
Biz hakikatten yana bakıyoruz, adımlarımızı haysiyetle atıyoruz.
Biz halkımız ne diyorsa ona bakıyor, ona kulak veriyoruz.
Baktığımız yerden muhalefet partilerinin kumpaslarını görüyor, ibret verici DEM’lenmeleriniseyrediyoruz.
Baktığımız yerden ülkemize zincire vurmak isteyen köksüzleri fark ediyor, onların hesabını soracağımız günleri bekliyoruz.
Geçmişini inkar eden ve geleceği de karanlıktan ibaret olan siyasi müfterilerin nasıl komik durumlara düştüğünü, söyleyecek bir şey bulamayınca yalanlara nasıl sığındığını yakında izliyor ve şahit oluyoruz.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta grup toplantısında yapmış olduğu hezeyan dolu konuşmanın bir yeri oldukça dikkatimi çekti.
Bizzat şahsıma yönelik demişti ki; “sizin peşinde koştuğunuz Başbakanlık makamını terk ettik, ama hep olduğumuz gibi göründük, göründüğümüz gibi olduk.”
Gerçekleri çarpıtıp inkara yeltenen Davutoğlu’nun durumunu özetleyen, foyasını ortaya çıkaran mana ve muhteva açısından müessir bir söz vardır ve şöyledir:
“Savunulacak bir şeyi kalmayanlar, kendilerini haklı çıkarmak için her şeyi inkar etmeye başlarlar. Öyle inkar ederler ki, gece karanlığında şeytan bile şeytanlığından utanır.”
Sayın Davutoğlu, Hacı Bektaşi Veli’nin söylediği gibi, “biz dile ve söze değil, öze ve hale bakarız.”
Senin özün de, halin de kir tutmuş, temizlenmen için kanaatimce epey bir emek sarf etmene ve zaman harcamana ihtiyacın var.
Parlamenter Sistem hakimken, cümle alem biliyor ki, eğer başbakanlık arzusuna kapılsaydım, koşmama yer ve gerek katiyen olmazdı.
Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben diyen bir dava insanı, şartlar oluşmadan, millet takdir etmeden, dolambaçlı yollardan ve sipariş edilmiş hiçbir makama talip olmaz, hiçbir koltuğa tenezzül etmez.
Sayın Davutoğlu, masalı bırak, bizi bilen bilir, tanıyan tanır; senin de sicilini ve geçmişini bilmeyen ve tanımayan yoktur.
Doğrudur, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Başbakanlık makamı hem doğrudan hem de dolaylı olarak bize teklif edildi.
Ancak ben siyasi bölücülerin desteği ve Türkiye’nin aleyhine olan bir iktidar yapısını elimin tersiyle itmeyi, nefsimi çiğnemeyi vatan, millet ve şeref görevi saydım, bundan pişman olmadığım gibi aynı durum bugün vasat bulsa yine benzer duruşu cesaret ve hamiyetle gösteririm.
Bir günlük saltanat için binlerce yıllık milli mirası hiçbir namerde, hiçbir çıkarcıya çiğnetmem.
Kaldı ki sen, Başbakanlık makamını terk etmedin, bugün daha iyi anlaşılıyor ki isabetli bir kararla tardedildin, kapının önüne tarihi bir tasarrufla bırakıldın.
Anlaşılan hala ıslah olmamış, hala akıllanmamışsın.
“Hep olduğumuz gibi göründük, göründüğümüz gibi olduk”, sözüne gelince, Sayın Davutoğlu geçelim bunları, kargaların bile güleceği bu klişe ifadene ne itibar edecek ne de ikna olacak bir Allah’ın kulu zannederim yoktur ve kalmamıştır.
Özellikle bir konuyu açıklığa kavuşturma ihtiyacı duyuyorum:
Günlerdir, muhalefet partileri ve kimi köşe yazarları Cumhur İttifakı’nda sorun yaşandığını, partiler arasında anlaşmazlıkların derinleştiğini iddia ediyorlar.
Devamlı çalı dibi yoklayıp, davulun kasnağına vuruyorlar.
Gündeme yansıyan bazı meselelerle ilgili görüş ayrılıkları olduğunu, nevzuhur bir güç mücadelesinin gittikçe sertleştiğini söylüyorlar.
Bu bayağı ezberleri devamlı tekrar eden kötürüm çevrelere ve köhne zihniyetlere diyorum ki, Cumhur İttifakı’nı anlamak ve anlatmak her kişinin harcı değildir, hele hele bozguncuların hiç değildir.
AK Parti ile MHP arasında kurulan ahlaki, samimi ve milli bağı anlamlandırmak ve hak teslimini yapabilmek için öncelikle izan, insaf, irade, vatan ve millet sevdasıyla yoğrulmuş akıl ve yürek lazımdır.
Meydan isimli şiirinde diyor ya Merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu:
Şu yeryüzü er meydanı,
Gönül sevmez her meydanı,
Yüreksize yorgan döşek,
Koç yiğide ver meydanı.
Ey içi boş, dışı süslü!
Eli kirli, yüzü paslı!
Yetişsin Asım’ın nesli,
Etsin sana dar meydanı!
Geldiği gün kutlu çağrı,
Bas titresin yerin bağrı,
Doğudan batıya doğru,
Bir yay gibi ger meydanı.
İşte bir yay gibi o meydanı gerecek irade Cumhur İttifakı’nın inanç dolu iradesidir.
Alışmışlar fitneden hasıla elde etmeyi, meslek edinmişler kavga ve krizden geçinmeyi.
Hepsine diyorum ki, Cumhur İttifakı Türkiye’dir, Türk milletinin huzur ve diriliş türbedarıdır.
Değerli Milletvekilleri,
Geçen haftanın en önemli başlıklarından birisi hiç kuşku yok ki, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail aleyhine aldığı ve açıkladığı muteber karardır.
Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na 29 Aralık 2023 tarihinde müracaatıyla açılan soykırım davasının, makul derecede delillerin varlığı gerekçe gösterilerek esastan görüşülmesi kararlaştırılmıştır.
Mersin Açık Hava Toplantımızda ifade ettiğim üzere, Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesine taraf olan ülkeler için Uluslararası Adalet Divanı’nın mezkur kararı elbette bağlayıcıdır.
Uluslararası Adalet Divanı’nın ara karar duruşmasında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’nin ihlal ettiği iddiasıyla yargılanmasına hükmedilmesi, bu ülkenin aleyhine geçici tedbir kararının alınması çok önemli bir gelişmedir.
Bu kapsamda, Divan’ın uygulanmasını istediği geçici tedbirlerin özet olarak bir kısmı şu şekildedir:
1– İsrail’in Gazzeli sivillere karşı öldürme, saldırı ve yıkımla ilgili her türlü eylemden kaçınması,
2– İsrail ordusunun soykırım eylemlerinde bulunmaması,
3– Soykırım kışkırtıcılığının önlenmesi hususunda İsrail’in her tedbiri alması,
4- İsrail’in Gazze’ye insani yardımın sağlanması konusunda acil ve tesirli önlemler almasıdır.
Adalet Divanı’nın nihai kararının çıkması zaman alacak olsa da, İsrail’in soykırım suçunun bedelini eninde sonunda ödeyeceği açıktır.
Kaldı ki, insanlık vicdanı İsrail’i çoktan mahkumetmiştir.
Sayıları 26 bini geçen mazlum Filistinlinin ölümüne sebep olanlar inanıyorum ki çok ağır şekilde cezalandırılacaklardır.
Adaletten kaçış yoktur.
Uluslararası Adalet Divanı’nın Güney Afrika’nın başvurusuyla harekete geçmesi, bu ülkenin kararlı ve tavizsiz tutumu elbette her türlü takdirin üstündedir.
Türkiye’nin bu sürece çok ciddi destek verdiği ortadadır.
Ülkemizin bölge barış, huzur ve istikrarın temini konusunda ısrarlı ve inançlı temasları, Gazze’de insanlığın yanında yerini alması ve mazlumlara tercüman olması imrenilecek bir diplomasi başarısıdır.
Güney Afrika’nın, Filistin savunmasında etkili rol oynaması, İsrail’in sanık sandalyesine oturtulmasına hizmet etmesi, dünya çapında insanlık değerlerinin hala ortaklaşa benimsendiğine işaret etmektedir.
İsrail ile Filistin arasında acilen ateşkes ilan edilmelidir.
Netenyahu, Uluslararası Adalet Divanı kararını çirkin olarak yorumlayıp ateşkes kararı çıkmadığını ileri sürmesi ilkel bir saptırmadır.
Divan, yargısal işlem yapmaktadır.
Bir suçun işlenip işlenmediğini değerlendirmektedir.
Bu nedenle Uluslararası Adalet Divanı’nın ateşkes çağrısında bulunmaması beklenen ve doğal bir durumdur.
Zulmün sonucu yoktur, zalimlerin sonu yoktur.
Zulümle abad olanın akıbeti ise korkunçtur.
İsrail, İslam coğrafyasının bağrına saplanmış paslı hançerdir.
Bu hançerin çekip çıkarılması, aynı zamanda başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve 1967 sınırları temelinde siyasi ve toprak bütünlüğünü sağlamış bir Filistin devletinin kurulması sadece Ortadoğu’ya değil, dünyaya rahat bir nefes aldıracaktır.
ABD’nin İsrail’in kanlı saldırıları karşısında vicdan muhasebesi yapması, haktan ve hukuktan yana tavır alarak iki devletli çözüm için çaba göstermesi samimi dileğimizdir.
Haksızlığın müdafaasını yapmanın hukuk, adalet, demokrasi ve özgürlük değerleriyle hiçbir bağ ve bağlantısı olamaz.
ABD’nin küresel barış ve huzuru aşırı tehdit eden bir noktaya gelmesi, dahası farklı coğrafyalarda hakimiyet mücadelelerine girişerek pek çok ülkenin siyasi ve toplumsal yapısını karıştırması sürdürülebilir değildir.
Tarihte küresel güce erişmiş hiçbir devlet, bulunduğu ve tutunduğu mevkii uzun müddet koruyamamıştır.
ABD artık iniştedir, içten çözülmektedir, komşu coğrafyalardan derhal çekilmek, terör örgütleriyle yakın ilişki ve irtibatlarını kesmek zorundadır.
Dün Ürdün’ün kuzeydoğusunda ABD’ye ait bir askeri üsse insansız hava araçlarıyla saldırı yapılmış, 3 Amerikan askeri ölmüştür.
Biden ise misilleme sözü vermiş, ABD yönetiminden İran’a karşı intikam sesleri yükselmiştir.
Mehmetlerimiz şehit edilirken sesi çıkmayanların, üstelik hunhar terör eylemlerini teşvik edenlerin şimdilerde savaş tamtamı çalmaları vahim bir ikiyüzlülüktür.
Coni insandır da, Mehmedimiz insan değil midir?
Ayrıca İsveç’in NATO’ya katılımıyla birlikte 40 adet F-16 uçağı ve 79 adet modernizasyon kitinin onay işlemi bir an evvel tamamlanmalı, F-15’ler için ödediğimiz para da iade edilmelidir.
16 Ocak 2024 tarihindeki grup konuşmamda vurguladığım gibi, Amerikan vatandaşları ABD’ye sahip çıkmalıdır.
Amerikan vatandaşları hem kendi gelecekleri hem de dünyanın geleceği açısından ABD’yi adil, insani, vicdani ve hukuki bir çizgiye muhakkak çekmelidir.
Türkiye’yi bölmek ve parçalamak için sevk ve idare edilen bölücü terör örgütünün arkasında ABD vardır.
Bölücü terör örgütüne yönelik operasyonlarımızın durmasını isteyen ABD’nin kendi içinde operasyon döneminin fitili tutuşmuştur.
Böyle müttefiklik ancak düşman başınadır.
Şimdi ABD kendi içinde kaynamaktadır.
Teksas merkezli kriz eyaletler arasındaki cepheleşmeyi keskinleştirmektedir.
16 Eylül 2017 tarihinde paylaştığım bir sosyal medya mesajında demiştim ki:
“Bölgemizde fitneye mihmandarlık yapan ABD, gelecekte kendi eyaletlerinde baş gösterebilecek bir bağımsızlık arayışına ne diyecektir?”
Teksas bunalımı malumun ilanı olmuştur.
25 eyalet Teksas’ın yanında yer almış, Washington yönetimine meydan okumuştur.
Bu dünya, yapma etme bulma dünyasıdır.
Mazlumların gök kubbede çınlayan ahları hiçbir zalimin yanına kalmayacaktır.
Geleceğin dünyasında küresel güç kayması yaşanacak, yeşeren ve yükselen Türk Devri güvenlik, istikrar, barış ve adaletin burcu olarak sivrilerek insanlığın huzur limanı haline gelecektir.
Trump’ın, Cumhuriyetçilerin yönetimi altındaki eyaletlerden Teksas’a ulusal muhafız gönderilmesini istemesi, ABD’nin yeni bir iç çatışma ortamına düşme riskini de kuvveden fiile çıkarmıştır.
Biz onlar gibi olamayız, fırsatçılık yapamayız, beter olsunlar diyemeyiz, bu itibarla ABD’yi aklıselime davet ediyor, sorunların sabır, sükûnet, sağduyu ve soğukkanlılıkla çözümünü tavsiye ediyoruz.
Ancak yakın vadede görür müyüz bilemem, ama günün birinde ABD’nin sosyal ve siyasal dokusuna nüfuz eden kuzey-güney ihtilafının tekrar nüksetmesiyle eyaletlerin arka arkaya bağımsızlık ilanlarına insanlık elbette şahitlik edecektir.
Herkesin bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır ve açık hesap bu dünyada görülecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.
Bir yanıt bırakın